Çalışan Erkek İle Çalışan Kadının Kazancı Eşittir

 

Bilinen ilk medeniyet Sümerler’dir.
Bu ilk devleti Kençekler’in ataları Kaslar ve Subarlar kurmuştur.
Sümerler kendilerine Kengerler derler. 
 
Kengerler, Türk Sır Budunu Kençeklerin kullandığı isimlerden birisidir.
Kençekler ise Oğuz, Uygur, Kıpçak, Kanglı ve Karluk’ların ataları ve karmasıdır.
 
Sümerlerin kanunlarında kadın ve erkek eşittir. Tam adalet hakimdir.
Avrupa’nın çok tanrılı diye uydurduğu ve tanrı dedikleri kişiler ise Sümerler’in hakanlarıdır. Kendilerini Tanrının yani Tengri’nin yer yüzündeki gölgesi olarak gördüklerinden Roma kaynaklarında böyle geçer. Aslında bu onların Milad ile Türklere tarihi unutturmak için uydurdukları sahte yazıtlardır.
 
Yazıtlarda geçen Gök, Yer, Hava ve Su Tanrıları ise 4 büyük melek veya o dönemdeki dört büyük peygamberi ifade eder.
Biz tarihimizi araştırmazsak, Roma hükümdarı Sezar’ın uydurma tarihiyle nesillerimiz zehirlenmeye devam ederler.
 
Kadın ve erkek eşitliği ise, iki ayak üzerinde dim dik duran bir insanı temsil eder. 
 
Eşit olanın hakkı da sorumluluğu da eşit olur.
 
Ülkemizin birçok yöresinde uygulanan çalışan kadına yarı ücret verilmesi ne dinimize, ne töremize ne de aslımıza uygundur.
İnsanlığın iki ana temeli hakkında adaleti sağlayamayan toplumlar ise, özürlü bir insan misali kusurludurlar.
 
İslam’da, insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir; her ikisi de eşit derecede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek olsun kadın olsun, bütün insanlar yeryüzünü imar etmek ve orada Allah’a kulluk etmekle yükümlüdürler.
 
İslâm’da, insanlık ve Allah’a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi, temel hak ve sorumluluklar açısından da kadın erkek ayrımı bulunmamaktadır. Dinimizde, erkeğe tanınan temel hak ve hürriyetler, aynı derecede kadına da tanınmıştır.
 
Buna göre yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme; kişi hürriyeti ve güvenliği; vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyeti; mülkiyet ve tasarruf hakkı; meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunma, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir.
 
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber (asm)'in kadınlardan biat almasının zikredilmesi (bk. Mümtehine, 60/12), İslâm’da kadının iradesinin bağımsızlığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu itibarla kadın olmak, hak ehliyetini ve fiil ehliyetini daraltan bir sebep değildir. Sahip olduğu hakların, kocası ya da başkası tarafından ihlal edilmesi halinde, kadının hakime başvurarak haksızlığın giderilmesini isteme hakkı bulunmaktadır.
 
İslâm'a göre, kural olarak kadın, ev içinde ve dışında çalışabilir; ailesinin ihtiyaçlarını sağlamada kocasına yardımcı olabilir. Şartlara ve ihtiyaçlara göre, aile hayatında eşlerin rollerinin değişmesi de mümkündür. Önemli olan hayatın huzur ve düzen içinde geçmesi, ihtiyaçların karşılanmasında bireylerin imkan ve kabiliyetlerine uygun sorumlulukları dengeli şekilde üstlenmeleridir. 
 
Bazı kaynaklarda yer alan Hz. Peygamber (asm)'in, evin iç işlerini kızı Hz. Fatıma'ya, dış işlerini ise damadı Hz. Ali'ye yüklemiş olması (İbn Ebî Şeybe, Musannef, X/165, No: 9118; XIII/284, No: 16355; Ömer Nasuhî Bilmen, Hukuk-i İslamiyye, II/484), Müslümanlar için bir aile modeli oluşturma amacına yönelik bağlayıcı bir kural değil, ihtiyaç, örf ve âdete dayalı tavsiye niteliğinde bir çözümdür. Kaldı ki, ev hanımının ailesine ve topluma katkıları küçümsenemeyecek kadar önemli bir iştir.
 
Kadın, mali ve ticarî alanlarda erkeklerle eşit konumda olup, kadın olması sebebiyle herhangi bir kısıtlamaya maruz değildir; ticaret ve borçlar hukuku alanında erkeklerin sahip oldukları bütün hak ve yetkilere sahiptir. İslâm dininde erkek–kadın ayrımı yapılmaksızın, çalışıp kazanmak teşvik edilmiştir.
 
"İnsan için ancak çalıştığı vardır." (Necm, 53/39);
"… Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır; kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allâh'ın lütfundan nasibinizi isteyin..." (Nisa 4/32)
Özetle dinimize göre kadın, Uygun şartları bulunursa çalışabilir, şartlar uygun bulunmazsa çalışamaz. 
 
Kadın geçinmek için çalışmak istediği takdirde -İslâmî sınırları ve hükümleri çiğnemeden- çalışma hürriyetine sahiptir. Ancak aile birliği içinde bulunan kadının çalışabilmek için birlik başkanından izin alma mecburiyetini, birliğin dirlik ve düzeni gerekli kılmaktadır.
İslam'da ailenin reisi kocadır. Ailenin geçimini (nafakayı) sağlamak kocanın sorumluluk alanına girer. Ancak kocasının yetersiz kaldığı zamanlarda kadın kocasına destek olmalıdır.
 
Zira bir hadiste Peygamber Efendimiz (asm)'in, Abdullah bin Mes’ûd’un hanımı Hz. Zeyneb’in aile ekonomisine sağladığı katkıyı çok yerinde bulup, buna teşvik ve tavsiye ettiğini görüyoruz:
“Kendilerine tasaddukta bulunmana en lâyık kişiler, kocan ve çocuğundur.” (Ebû Dâvud, Zekât, 44; Talâk, 19)
Bundan dolayı kadının sevap alıp almadığına ise peygamberimiz şu şekilde cevap vermiştir. 
 
“Evet. Üstelik bundan dolayı ona iki ecir vardır: Biri, akraba ile ilgilenme ecri; diğeri de sadaka ecridir.” (Buhârî, Zekât 48; Müslim, Zekât no. 45-46)
 
İslam’da kadının çalışması erkek gibi bir mecburiyet arz etmiyor. Ancak, kadın çalışacaksa uygun, helal şartların karşılanması ve eşinin rızası gerekiyor. Fakat ihtiyaçları karşılanmayan kadın, kocasının rızası dışında da çalışabiliyor.
 
Evliliğin "müşterek hayat" olduğunu düşündüğümüzde, kadının da kazandığı parayla evin geçimine katkıda bulunması makul görünüyor. Ancak erkeğin bunu bir mecburiyet olarak düşünmesi dinimizce uygun değildir.
 
Kocanın fiziksel-ruhsal birtakım eksikliklerle ya da zor ekonomik şartlar sebebiyle ailenin geçimini sağlamada yetersiz kalması durumunda kadının, kocasına yardımcı olması güzel bir davranış olup, kadın için sevap ve fazilet vesilesidir.
 
Demek ki Sümerler dönemindeki değerler İslam’a da uygundur. Kadın ve erkek eşitliği de, iki ayak üzerinde dim dik duran bir insanı temsil eder. 
 
Eşit olanın hakkı da sorumluluğu da eşit olur.
 
Yusuf Avcu



Yorumlar