Cennet nimetleriyle süslü olsa da dünya, küçük bir cehennem var ayaklarımızın altında
Cenneti de cehennemi
de henüz görmedik. Ama kutsal kitaplardan okuduklarımız ve Allah’ın elçileri
peygamberlerden bizlere kadar gelen mesajlardan öğrenebildiğimiz bir çok bilgi
mevcut dağarcığımızda.
Bizi biz yapan
özelliklerimiz, duygularımız, hislerimiz ile yapıp ettiğimiz iş, hareket ve
davranışlar ile sözlerimiz inşa ediyor sanki her ikisini de. Daha doğrusu insan
bunlarla layık olduğu ya da olacağı bir ahiret hayatının tercihini yapıyor.
Ancak tercih soruları bildiklerimizden farklı biraz. Sorular sırlı bulmacalar sanki.
Cevaplar ise alternatifli bulmacalar gibi. İşin en zor tarafı ise her şey
insanın duygularını, hislerini nasıl yönettiğine bağlı. Çünkü onların
yönetimlerine göre davranışlarına, hareketlerine ve sözlerine yön veriyor.
Şehvet, öfke gibi kimi duyguları insanı cehenneme yuvarlarken; iman, sevgi ve
sabır gibi kimi duyguları da cennete doğru koşmasına vesile oluyor. Adeta
cennet, cehennem, yer, gök, arş, kürsi hep insandadır. Tabii mecazi bir
anlatımdır bu. Hayır işler verdikleri zevk ve neşe ile cenneti, günahlar
verdikleri azap ve zulmet ile cehennemi tasvir eder.
İnsanoğlu, yeryüzünde
yaptığı hizmetlerin, ibadet ve hayırlı amellerin karşılığını çoğunlukla bu
dünya hayatında alamaz. Ama bu himmet ve gayretler asla boşa gitmez. Çünkü, her
sene yeryüzünde eskisinden daha güzel bir bahar, çeşit çeşit bahçeler haşreden
Allah, ahiret hayatında da kulları için cenneti haşredecektir. Zira vaad etmiştir.
Zatem bu dünyadaki cennet misali güzellikler cennetin bir habercisi değiller
midir?
Esas oan insanoğlunun
nereden geldiğini ve nereye gidiyor olduğunu bilmesidir. İnsan dünyanın bin
sene mesut hayatının, bir saat cennet hayatına mukabil gelmediğini; o cennet
hayatının dahi bin senesinin Allah’ın cemalinin uzaktan görünmesine mukabil
gelmediğini bilmesidir. Böyle güzel bir vaad varken yüceler yücesinden, yine
O’ndan gelen emir ve yasaklara uymadığı için cehennem gibi ağır ceza
memleketine doğru yol almak, insanın için akıllıca yapılmış bir tercih
olmayacaktır.
Salih kullarına vaad
ettiği cennete örnek olarak, yeryüzünü binbir çeşit güzelliklerle rengarenk
eşsiz bir sanat eseri olarak halkeden Allah; cehenneme örnek olarak da
gökyüzünde hararetini dahi ölçemediğimiz güneşi, yeryüzünde ise küçük bir
cehennem olan magmayı yaratmıştır. Bilindiği gibi yerin zeminine doğru gidildikçe
her otuz üç metrede bir derece artan sıcaklık, yerin tam merkezinde ikizyüzbin
dereceye ulaşmaktadır. İşte hergün yürürken adım adım, dünya ateşinden ikiyüz
kat daha şiddetli olan bu ateşin üzerinde yürüyoruz. Küçük bir cehennem var
ayaklarımızın altında. Demek bizi cennet
gibi süslü dünya hayatına göndererek cenneti kazanmamızı isteyen Allah,
Cehennem’in küçük bir örneğini ayaklarımızın altına ve ya güneş gübü tepemize
koyarak da Cehennem’den uzak durmamızı istiyor. Hem cennete hem cehenneme bir
çekirdek olmuş fani dünya. Tıpkı misafiri insan gibi. Çekirdekten ağacı,
ağaçtan meyveyi, meyveden tekrar çekirdeği halkeden Cenab-ı Allah; elbet bu
çekirdekten de cennet ve cehennemi halkedecektir. Çünkü sınavlarla örülü bir
ömür ya ödülü, ya cezayı gerektirir. Cezayı da mükafatı da veren Allah’tır. O
dilerse ateş yakar kül eder, dilerse güneş gibi ısı veren bir nimete dönüşür. O
dilerse cennetinde yıldızlara ışık ve nur verir, dilerse aynı yıldızlara
hararet ve nȃr verir.
Peygamberimiz (s.a.v)
“Zemherir namında, burudet ile yakan bir
ateş vardır” buyururken Cehennem ateşinin farklı kademeleri olduğuna işaret
etmektedir. Cehennem, cezalı kullaraın ateş ile terbiye edildiği,
cezalandırıldığı yerdir. Kısa olacağı gibi çok uzun da olabilir oradaki
azap.
Kainatı bir ağaca
benzetirsek, o ağacın sonsuza doğru uzanıp giden iki dalı, iki meyvesidir
cennet ve cehennem. Nurlu olan Cennet üstte, nȃrlı olan Cehennem alta. Zaten
tıpkı bir ağacın dalları gibi serpilmemiş mi cennet misali güzellikler. Aynı
ağacın kökleri gibi kök salmamış mı cehennem misali bir ateş ağacı. Cehennemin
dahi dalları girmiş, hilkat ağacındaki diğer dalların arasına. Hakikaten hem
nur, hem nȃr ırmakları akıyor kainatın her tarafında. Kainattaki bu devamlı
akışın aktığı yerdir, iki havuzdur cennet ve cehennem. Biz küçük bir dalını veya küçük bir kökünü
görüyoruz ırmakların. Ne yazık ki, çok azımız çözüyor bu muammayı. Bir çoğumuz
ise, ağacın meyvesini idrak edemeden göçüp gidiyoruz.
Kainat sarayını
sonsuz hikmetlerle kuran Cenab-ı Hakk, bu hikmetler için halden hale
değişmeleri, inkılabları murad buyurdu. Sonsuz gayeler için birlikte halketti
hayır ve şerri, güzellik ile çirkinliği, iyilikle kötülüğü. Cennet ve cehneneme
tohum olmak üzere karışık olarak serpti kainat mezrasına. Bu yüzden imtihan
yeridir dünya. İyilik ve kötülük karışık olmalıdır ki, insanlar arasında
dereceler ortaya çıksın. “Ey mücrimler!
Bir tarafa çekiliniz”(Yasin Suresi 59) ve “Daima kalmak üzere cennete giriniz” (Zümer Suresi 73) ayetlerindeki
hitap da ona göredir zaten.
Mevlana Celaleddin-i
Rumi “Bu cihanda göğe kadar basamak basamak yol bulan gizli merdivenler vardır.
Ve her insan başka bir merdivende, başka bir basamaktadır” der.
Yine “İnsanın küçük
bir dünyası belki küçük bir Cenneti dahi kendi hanesidir” der Bediüzzaman.
Ahiret inancıdır o haneyi cennet bahçelerinden bir bahçe kılan. İman
eksikliğidir elim endişeler, azaplar, huzursuzluk ve mutsuzluk içerisinde o
haneyi yakıp kavuran.
Demek ki hayat, insanın bir yükseliş hikayesidir. Cennete
ulaşabilmek için cennete çevirme gayretidir dünyayı. Artan derecelerle yaşamaya
çalışmaktır Allah’ın ayetlerini. Yeşertmektir cennet tohumlarını hane
içerisinde. Tersi insan hayatını
değersiz kıldığı gibi, Allah muhafaza
cehennemle sonuçlandıran bir neticedir.Yusuf Avcu, İnsan Bir Sanattır 2
Yorumlar
Yorum Gönder