Mutluluğun Temeli Nedir? Ağacın Yaşken Eğilmesini Yanlış Mı Anladık?





Vicdanımda GenelAf çıkarttım!
Ölmüş anam babam dahil herkesi affediyorum!

Nefsim bana yetiyor. Bir de sizi ve sizin hatıralarınızı taşıyıp duramam artık.
Oh be, bütün yüklerimden kurtuldum!

Meğer kendi kendime zulmetmişim. Verdiğiniz zararı her gün yeniden yeşertmişim.

Affediyorum, çünkü ben affetmeden Allah’ın adaleti tecelli etmeyecek.

Ben meseleyi ben de bitirdim. 
Allah da siz de kalan Hak hesabı için size göre bir zalim gönderir artık. 

Mazlumun intikamını zulmedenden zalimin yanına kar bırakacak değil ya! Başka bir zalimle zulmedendeki Hak hesabını da kapatacak elbet. 

Biz Allah’a teslim olmadığımız için Allah’ın kanunu devreye girmiyor.

Kendi içinde affetmeyince senin iradenin çözmesi gereken açık bir hesap oluyor hep. Affedince ilahi adalete devrediliyor. 

Allah hesapları süratli görendir. 
Bağ senden kopuyor. İlahi terazi de zulümün karşılığı belirleniyor. Başka bir zalimle hesap kesiliyor.

Affederek Allah’ın El- Afüvv ismine ayna olmalıyım ki, sıra El Adl isminin tecellisine gelsin. Allah hesapları seri görendir. 
İlahi kanunu bilmeyince adalet yok sanıyoruz…

Meğer mutluluğunTemeli Affetmekmiş!

Hani, “Ağaç yaşken eğilir” derlerya… Daha küçücükken eğmişler, herkes gibi beni de bir tarafa. Küçüklüğümde neler görmüş, neler duymuş isem, işte onlar kazınmış, onlar temel olmuş bilinçaltıma. Nehir olup coşmuşsa duygularım, vadi olmuş küçükken yaşadıklarım, yani bilinçaltım. Vadiye göre şekil almış köpüren duygular. Önümde derin birer vadi olmuş önyargılar.
Ya duygularım! Nasıl, tam olarak benim istediğim gibi dalgalanacak? Nasıl vadiler düz bir ova olacak? Ya da hep sel baskınları, hep erezyonlar mı yaşanacak, iklimi belirsiz şu iç dünyamda? Hep hayallerde mi kalacak mutluluk?
Huzura ulaşmak için, gem vurabilecek miyim hırçın duygularıma? Hem de bu sarp  vadinin tam ortasında. Ya da boşvermişlik içinde kapılıp gidecek miyim hayatın akışına?
Bazen sevgi oluyor, bazen sevda oluyor, bazen de aşka tutunuyor umutlarım.
Derdi veren Allah, dermanını da verirmiş. Öyleyse yardıma koşacak bir güç olmalı, bir sebep, bir vesile olmalı içimde. Bir çıkış kapısı, sırlı bir nokta olmalı; ya akıntıya ya da vadiye etki eden. Akıntıyı arttıran vadidir ama ya vadiye etki eden?
Sahi bu vadide yankılanan sesler de ne böyle? Kuvvetli bir rüzgar gibi vadiye şekil veren. Hani bazen işime gelen, bazense rahatsız eden. Tanıdık sesler sanki bunlar! Evet, evet! Biri babam, diğeri ise annem!
Nasıl yapmışlar bana bunu? Yapıp ettikleri ve öğrettikleriyle pusu kurmuşlar geleceğime. Söyledikleriyle tuzak kurmuşlar fikirlerime, düşüncelerime. Ve hatta tercihlerime.  Ne zor bir engeldir bu! Babamı ezip geçemem, anneme ise “öf” bile diyemem. En önemlisi, böyle bir durumda kendimi asla affedemem.
Ama geçmişim ve kendim ile yüzleşmem gerek. İnsanda, kendisi ile yüzleşecek kadar yürek olmalı. En az annemin sıcaklığı kadar şefkat, babamdan gördüğüm kadar merhamet olmalı içimde. Önce anne ve babamı affetmeliyim içimde. Çünkü onların attığı tohumlarla şekillenmiş hep hayatım. Ancak onları affedersem yıkılacak, aşılmaz zannettiğim tüm önyargılarım.
Affedince gönlüm huzur ve mutluluk bulacak. Affedince; içimde yeni bir dünya doğacak. Affedince, yuvam sevgi ile dolacak. Affedince bir tebessüm rahmet, bereket olacak. Affedince, yüreğim yeniden “çocuk” olacak. En önemlisi, içim dışım bir olacak, aydınlanacak dünyam. Ya huzurlu bir akvaryum olacak, ya da karanlık bir zindan olarak kalacak  yuvam.
Süreçle ilgilenecek yerde sonuçla ilgilenmişim hep. Onlar da Allah’ın kulu. Sorgulama öbür tarafta olacak.
Affediyorum o zaman!
Affedeyim ki, gönlüm huzurla dolsun. Affedeyim ki, ruhum zindandan kurtulsun. Affedeyim ki, evim mutluluk okulu olsun. Affedeyim ki, Allah da beni affetsin!

Yusuf Avcu, Dertlere Derman

Yorumlar