Hitit Devleti yıkıldıktan sonra; MÖ.1178-MÖ.750 yılları arasında Hititler’e bağlı beyliklerden Tarhuntassa Beyliği, diğer bir Türk devleti olan Frigyalılar’a bağlı kalarak kutsal su bölgesindeki hakimiyetlerini sürdürdüler. Frigyalılar’dan sonra MÖ.680- MÖ.546 yılları arasında ise Lidyalılar bölgeye hakim oldular. Hititler gibi Frigyalılar ve Lidyalılar da Türk’tü. Prof.Dr.Thomas Drew-Bear, Frigyalılar’ın Türk olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
Bu bölge Hitit döneminde kutsal su bölgesidir. Hititler’in devamı olan Tarhuntaşşa Krallığı ise sonraki dönemlerde eyalet krallıklarına dönüşmüştür. Tar-Hun-Taşşa yani Tarhun’un Evi adını verdikleri bir eyalet iken krallığa dönüşmüştür. Bu dönemde Toroslar ve çevresinde Komanit, Homanit, Tomanit adı verilen Türk toplulukları yaşamaktadır. Heti (Eti), Hit-it kelimelerinde olduğu gibi Saka- Sakait onların genel adıdır. Ege ve Karadeniz taraflarında ise Milet Oğuz kültürü hakimdir.
Işığını ve inanışını Gök Tanrı Lat Ma’dan alan kaynaşmış “millet” olmuş Pelaz halkı; Uma – lat –Milet; Milet – Oğuz kültürünü yaşatmaktadır. Karya’dan Sinop’a, oradan tüm Karadeniz sahillerini içine alan topraklarda yaşayan halkın milattan önceki genel adıdır. Sümer Tanrısı Laz’dan (Allat, Hellas, Ales, İlyas, Leos, Soli, vb) ışığını alan, Pelaz/Milas/Milet uygarlığını var eden halktır. Pantus, Kaşgari Oğuz kökenlidir. [1]
Lidyalılar’ı yıkarak MÖ.550 yılından itibaren bölgeye hakim olan bir diğer Türk devleti ise Akmenid Devleti (Achaemenid Empire) oldu. Akmenid hükümdarı Karausi (Kyros, Karus) Yozgat Kerkenes Savaşı’nda kazandığı zaferle Lidya topraklarını işgal eden tüm Yunanlı korsanları yok ederek Efes ve Manisa’ya ulaştı. Efes’de üç hilal motifli lahiti vardır. Köken olarak Kençekler’in eski kollarından biri olan Bozulus koluna mensuptur. Babil, Urartu, Manna ve Lidya gibi Türk kökenli devletleri yıkan Kyros (Karausi), Mısır’ı da ele geçirmek istiyordu. Ancak ülke içindeki Pers kavimlerinin etkisiyle önce kuzeydeki diğer bir Türk devleti olan Sakalar’a yöneldi. Kençekler’in(Gandzak) ata kavmi olan Sakalar’ın (İskitler) başında ise Tomris (Demir) Hatun bulunuyordu. Sakalar’la iktidar mücadelesine giren Kyros, savaşta ağır bir yenilgi aldı ve hayatını kaybetti. MÖ.330 yılında ise Makedon Kralı Büyük İskender bu devlete son vererek tüm Anadolu’yu ele geçirdi.
Bu dönemde Hitit kutsal su bölgelerinde ve Toros Dağları’nda Tour Sakaları yaşıyorlardı. Kençekleri oluşturan Sakalar’ın bir koluydu. Zaten çevredeki sıradağlara Toros adını da onlar verdiler.
Esasen Akmenid Devleti’ni kuran hanedan da, Sakalar gibi köken olarak Kençekler’in bir koluydular. Karausi, kökeni Kençekler’e dayanan Bozulus Türkmenleri’nin (Kızılbaş, Başoğuzlu) atasıdır. Akmenid Devleti’nden geriye Karusi Akmenid Devleti, ondan da geriye Karesioğulları Beyliği kalmıştır. Karesioğulları Beyliği ise Osmanlı Beyliği ile birleşerek Osmanlı Devleti’ni kurmuştur. Osmanlı’nın ilk donanmasını kuranlar da onlardır.
Her Bozulus hem de Saka kökenliler aynı kan bağından gelmektedirler. Kençekler’in kullandığı isimlerindeki “Ken, Gen, Gan, Kan, Jen, Can” kelimeleri kan bağını gösteren hem topluluk hem yer ekidir.
Aslında Kaşgari Oğuz tabirinin ilk kökeni de yine Kaslar’ın yaşadığı Anadolu’dur. Kaşkar kelimesinin aslı Kaş-Kai şeklindedir. Zaten Kırım ve Karadeniz çevresinde Kayı Boyu Kai Kangly olarak bilinir. Sonra Kangar Kınık olmuş, ondan da Kayı şekli doğmuştur. Genceklerin ata yurtlarından birisi olan Azer kelimesi de Ha-Zer kelimesinden gelmektedir. Oğuz Oğ –Zor veya Oğ-Dor şeklinde açılabilir. Bu Kençekler’in fonoteğinden kaynaklanmaktadır. Tarihteki en ünlü Dorlar, Kaşgari Oğuz boyudur. Kaşgar, Gaçar, Kaçgari, Acari, gibi adlarla Mitridat (Bedri Dede) ve Darius (Toros) gibi kumandanlar yetiştirmiş, Sasani hanedanlarını çıkarmışlardır. Pantus kelimesinin aslı da Kaşgari Oğuz kökenlidir. Kençek fonetiğindeki Us-oğ, Işığ, Oğ-Us şeklindeki Oğuz adının sıkışmış halinde Gus, Kuş, Kaş, Gas, Koz, Kiz, Gaş, Guş halleriyle Kaş-gar adı bulunur. Guş-ka-uri (Gaşgari), Uligass (Ilgaz) kelimelerinde olduğu gibi.
Akmenid Devleti’nin yıkılmasıyla Anadolu’daki Türk birlikteliği büyük bir darbe almasına rağmen; Kençekler Toros Dağları’na tam hakim olmayı sürdürmüşlerdir.
MÖ.312 yılında, Büyük İskender’in generalleri bir anlaşma ile ülkenin topraklarını paylaştılar. MÖ.301 yılında Seleukos ve Lysmakhos, İskender’e bağlı Makedonyalı komutan Antigonos Monophtalmos’u İpsis Savaşı’nda yendiler. Büyük İskender’in Makedon İmparatorluğu Doğu ve Batı şeklinde ikiye ayrılmış oldu. Seleukos, Babil dahil ülkenin doğu tarafında Seleukos Devleti’ni ilan etmiştir. Lysimachos ise Trakya ve Batı Anadolu ile Karadeniz’i almıştır.[2] Esasen her iki ülke de Türk ülkesidir. Sele-u-Koz; Koz, Guz yani Oğuz Oğulları demektir.
MÖ.305 yılına gelindiğinde Anadolu’daki tüm Hitit, Aziz ve Isis beylikleri yine Bozulus kökenli Büyük Bedri (Mitri-date) önderliğinde toplandılar ve İskender’in bıraktığı 80 bin Yunan askerini denize döktüler. 9 Tuğlu Oğuz beylikleri birleşerek Başoğuzlu İmparatorluğu’nu (Bazileus Empire) kurdular. Bazilüs (Bozulus) Türkmenleri 22 boydan oluşuyorlardı. Büyük Bedri sekiz büyük Oğuz kralına ve 22 Oğuz boyuna baş oldu. Ülkesine de Başoğuzlu, Kızılbaşlı, Baş-ulus, Ulusbaşı, Baş-ile-us manalarına gelen Bazileus denildi. Bazi-Leus, Şaman- Oğuz kültüründe dini önderlik göstergesi bir sıfattır. Amasya, Manisa Salihli, Sinop ve Kırım başkentler arasındaydı.[3] Bu şehirler günümüzde bile Kençek kökenli toplulukların yaşadıkları yerlerdir.
MÖ.305’te 1.Mitradate, Roma’ya karşı direnmek için Anadolu Birleşik Ordularını (Hitit, İsis, Aziz Orduları) topladı. İskender’in bıraktığı 80 bin Yunan askerini denize döktü. Egeliler dağlardan şehirlere döndü. Efes kapısı üzerine Mazeus Mitradate (Maz Oğuz Bedri Dede) yazdılar.
Mitri-date yani Büyük Bedri, 1.Karus’un oğlu Sümerdis’in soyundan gelmektedir. Bedri Dede veya Dedesi Bedri, Kerkin İtis, MHTIOKS, Mete Oğuz, Atası Ker-kin ve Atası Kenger (Sümer) olarak bilinir ve Kaşgari Oğuzludur. Anne tarafından Sümerdis akrabalığı vardır. Smerdis soyundan gelen Pers satraplarına Mitridat denir. Smerdis, Sümer oğulları, Sümer- Atasi demektir. Antik Türkmenistan, Azerbaycan ve Kırım’ı yöneten Mitridatlar vardır. 1.Mitridates Mazeous (Maz-Oğuz), Efeste İskender’e yenilen babasının öcünü almış ve Bazileus Krallığı’nı kurmuştur.[4],[5]
MÖ.281’de Antiokhos’tan çekinen Lysimakhos’a bağlı Pergamon kralı, Roma’yı Smyrna (İzmir) kentinin koruyucusu ilan etti. I.Selevkos, Lysimakhos’u yenip Makedonya ve Yunanistan’a yöneldi. Bu Roma ile savaş demekti. III.Antiokhos MÖ.191’de Roma’ya yenilerek Asya’ya (Orta Anadolu Türk Krallığı) çekilmek zorunda kaldı. Roma ordusu, Pergamon Krallı II.Eumene’in önünü açması ve ordusu ile destek vermesi neticesinde ilk kez Anadolu’ya ayak bastı. Ve MÖ.189’da Sipylos nehri kenarında II.Antiochos’u yendiler. II.Antiochos aynı tarihte doğunun yeni gücü olan Partlar’la da mücadele ediyordu. Apameia Antlaşması ile Selevkoslular Toros Dağları’nın doğusuna itildiler. Romalılar, Karya ve Likya bölgelerini Rodoslulara, batı Anadolu’nun büyük bölümünü ise Pergamon Krallığı’ndaki Attaloslar’a verdi. Böylece Roma’nın desteğini alan küçük Pergamon’dan Attalos Krallığı doğdu. Romalılar, Anadolu'ya uzun bir süre boyunca doğrudan değil, Attalos Krallığı üzerinden hükmettiler.[6]
Attaloslar Pisidia Bölgesi’nde merkezi bir yönetim kurmamış, kentler üzerindeki egemenliğini daha çok topladıkları vergilerle sağlamıştır.
MÖ.133’te Bergama Kralı ve Pergamon hükümdarı III. Attalos öldü. Onun vasiyetiyle Anadoluda Asya Eyaleti kuruldu.[Kurt, 2014:30] Ancak vasiyetinde Pergamon Krallığı’nı Romalılara bıraktı. Bunun üzerine üvey kardeşi olduğunu iddia eden Aristonikos, III. Eumenes adıyla ülkeyi savaşa sürükleyip krallığın Romalılara geçmesini engellemeye çalıştı, ancak Manius Aquillius'un yönetimindeki Roma ordusu, Aristonikos'u MÖ.129'da yendi ve krallığı aldı.[7]
Bu durum üzerine, Pontus Kralı Mithridate de Roma ile savaşmaya başladı. Onların bu savaşları sırasında MÖ.129’da Manius Aquillius tarafından Mysia, Lydia, Karia ve Phrigya topraklarını kapsayan Asya Eyaleti (Asia) kuruldu. Geride kalan doğu kesim ise müttefik Türk beylikleri arasında paylaştırıldı. Lykaonia (Konya), Pisidia (Isparta, Denizli, Beyşehir) ile Pamphylia (Antalya) eyaletleri Kappadokia Krallığı’na verildi. Savaşarak Pisidia bölgesini kontrol altına alamayan Roma, bağımsız müttefikler şeklinde kalmalarını kabul etti. Ancak dağlık iç kesimlere yaklaşamayan orduları için yollar yapmaya başladı. Pisidia eyaletleri Prostanna (Eğirdir) ve Sagalassosile Roma müttefiki olunca bölgede kaos oluştu. Bunun üzerine Roma; Pamphylia, Lykia, Pisidia ve Lykaonia bölgelerini Ikonion’u (Konya) başkent seçerek Kilikia Eyalet Krallığı’na bağladı.
Ancak doğudaki Selevkoslar, iç anlaşmazlıklardan dolayı İran Türkleri’nin kurduğu Partlar’ın ilerleyişini durduramadılar. Selevkos kralı VII.Antiokhos Sidetes’in (Sideli) ordusu MÖ.129’da Part kralı II.Phraates tarafından tamamen yok edildi. Fırat’ın doğusundaki bütün topraklar Partlar’a teslim edildi.
Tarihçi, coğrafyacı ve filozof Strabon, Parthia'yı fetheden ilk Arsakes, yarı göçebe Parni kabilesine ait bir İskittir demektedir. I. Arşak, Part İmparatorluğunu kurmadan önce İranlılardan oluşan ve Dahae Konfederasyonunu oluşturan antik bir Orta Asya kabilesi olan Parni kabilesinin şefiydi. Doğu İran dili konuşan Parniler, İlk olarak Ahamenişlerin sonrasında Selevkosların hakimiyetindeydiler. Andragoras adındaki Parthia satrabının Selevkoslara karşı ayaklanması sonucu Selevkosların bölgedeki hakimiyeti kaybetmesini büyük bir fırsat olarak gören Parni kabilesi lideri I. Arşak Parthia'yı ele geçirdi.[8]
Roma’nın en tehlikeli ve güçlü düşmanlarından biri ise Pontos Kralı Mithradates VI Eupator (Büyük Bedri) olmuştur. MÖ. I. yüzyılın ilk yarısında Roma’nın Doğu Akdeniz’deki egemenliğine karşı yıllarca savaştı. Özellikle Birinci Mithradates-Roma Savaşı (İÖ. 89-85) sırasında, Anadolu ve Hellas’ta yaşayan halkların kurtarıcı sıfatıyla aynen ikinci bir İskender gibi ortaya atılarak, Romalılar karşısında hiç de azımsanmayacak başarılar elde etmiş ve kısa bir süre için de olsa, Roma’nın Küçük Asya’daki (İç Anadolu) hakimiyetine son vermiştir. [9]
MÖ.78-74 yılları arasında Pisidia’da Orondialılar[10] (Orhunlular) bulunuyorlardı. Oron kelimesinn kökeni “urun”dur. Kençek dilinde söylenişi “ur-hun” şeklindedir. Orondialılar Beyşehir çevresinde yaşayan savaşçı dağ kavimleriydi. MÖ.64’te ise bu eyalet krallığına Trakeia, Apameia, Synnada (Senir), Isauria da dahil edilmiştir.
VI.Mitridate Büyük Bedri, Romalılara karşı 48 yıl savaşmıştır. VI.BüyükBedri MÖ.111’de Romalılarla içli dışlı olan annesi kraliçe Laodika’yı yönetimden indirir ve başa geçer. Nemrut dağında MÖ.109’da ona imparatorluk töreni yapılır ve birleşik Oğuz ordularının başına geçer. Büyük bir orduyla Roma kuvvetlerini batı Anadolu’dan süpüre süpüre Atina’ya kadar gider. Bazı kaynaklara göre Atina’dan yenilerek, bazı kaynaklarda Çanakkale boğazında çıkan büyük fırtınada gemilerini kaybederek geri döner ve karar vermiştir, Canik Dağlarından, Doğu Karadeniz Dağlarından, Kafkaslardan, Kelkit yaylalarından, Erzurum’dan, kuvvet toplayarak Sula Lukullus ve Pompey’in yağmacı ordusuyla savaşacaktır. Roma ordularını üzerine gönderirler. Bu arada Roma korsanları Pirazizler’de yaşlı iki eşini ve yaşlı kızkardeşlerini esir alır. Ailesinin esir alındığı haberi geldiğinde yanıtı “Savaşarak ölsünler!” olur. Batılı kaynaklar bunu, “Esir alınan ailesini öldürmeye karar verdi, ölüm şeklini onlara bıraktı” şeklinde yazar, anlamaz, çünkü Romalı yağmacılar Oğuz töresindeki “Ya istiklâl ya ölüm” düsturundan ve bey yenildiğinde ailesinde kadınlar düşmana sağ teslim olmazlar, töresinden habersizdirler.[11]
Kırım’dayken Kırım valisi kayını Mazares’in teslim olduğunu öğrendiğinde önce onu öldürüp pencereden fırlatmış, sonra “yenildiğimi görmektense ölürüm” diyerek MÖ.63’te komutanına kendi başını kestirmiştir. Rivayetlerde defalarca zehir içtiği, fakat ölemediği için böyle bir yola başvurduğu anlatılır. Cesedi yakılmıştır.
Büyük Bedri’nin Kırım’da ölümünden sonra Rize Kalesi’nde, Potomya, Fırtına Vadisi, İkizdere, Dağkale, Haydar Yaylası, Yusufeli ve İspir’de Roma’ya karşı direniş devam ediyordu. Kış boyunca süren savaşta 1800 Roma askeri öldürüldü. Pompeius kaleyi ele geçirince Büyük Bedri’ye ait el yazması tıp kitabını ve özel mektuplarını aldı. Kalenin kuyuları derin olduğu için içine giremediler, kuyuları taşla doldurup kapattılar. Büyük Bedri, direnişe devam edenler ve yaralı askerlerin bakımı için İkizdere Basköy ve Pazar Zir kalelerine hazinesinden pay bırakmıştı. Bunlar da Pompeius’un eline geçti. Kastamonu’daki at ahırlarını ve sarayları yıktı, sonra buraya kendi adını verdi. [12]
Ölümünden sonra manevi anlamda dirildiğine ve yeniden dirildiğine inanan Yunanlılar, iki kere doğan anlamında Diyanizos (Dionysos) dediler. Kralların kralı manasında Eupador denilmiştir. Aslında Türkler’in bir araya gelerek Roma’yla mücadele etme fikrini öldürmek için onu bilerek sahiplenerek tanrısallaştırmışlar, böylece Türk Gök Tanrı kültürüne zıt bir efsane ile unutulması için çalışmışlardır. Küçük Asya’daki krallıklar, prenslikler, bölgesel birlikler, yerel yöneticiler ve bağımsız kent devletleri Pontos kralına karşı, Roma saflarında yer almışlar ve Romalıların Anadolu’daki hakimiyetlerini sağlamlaştırmasına yardımcı olmuşlardır. Bilerek ya da bilmeyerek kendi sonlarını hazırlamışlardır.
Roma senatosunda Sezar’ın tarihten ve hafızalardan silme kararı aldığı Birleşik Oğuz Orduları komutanı Kral VI.Mitridate’nin Türk Tarihindeki adının Mete Oğuz olduğunu, MÖ.109’da Nemrut Dağının terasında imparatorluk tacını giydiğini çocuklarımıza hiç öğretmedik. Kara Kuvvetlerinin kuruluşunu anarız da, kim tarafından kuruldu, hangi ihtiyaçtan böyle bir birleşik ordu kurma ihtiyacı doğdu diye hiç sormadık. Sezar, onu unutturmak için tarihi sıfırladı, adına “Milat” dedi.[13]
Parasının üzerinde BAΣIΛEΩΣ - MIΘΡAΔATOΥ - EΥΠATOΡOΣ, yani BASİLEUS MİDPADATOY EYBATOROS yazar. MİDPADATOY; Bedri Atasoy, Soy Atası Bedri Dede demektir. EYBATOROS; kralların kralı, Euba-Tor-os, Dor soyluların babası, Toros Oğba, Toros Ağbi, Hubu Dor, Hubi Yar demektir. EUBU, Moğol dilinde baba demektir.EYUP, EYÜP ile sesteştir.
Paralarının üzerinde hilal ve sekiz köşeli yıldız, Türkmen Oğuz yıldızı vardı. Sekiz köşeli yıldız Sümer, Başoğuzlu, Selçuklu’lardan sonra Azerbaycan ve Türkmenistan tarafından tarafından kullanılırken, Osmanlı padişahları göğsünde nişan olarak taşıdılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin ise cumhurbaşkanlığı forsunda yer aldı. Sümerlerde ay, venüs (sekiz köşeli yıldız), güneş üçlemesi gök tanrıyı ifade eder.
Bazileus aynı zamanda ülkenin inanış adıdır. Bas-ile-us, Baş Ulus, Ulu –oz- başı, Ulus Başı, İleus Başı, Ay tanrılı Maz inanışların başı. Elinde kılıcıyla savaşan halife, Ulu Opa’nın adına Alp olan, Er’ler, Eren’ler, eskiden buğdayın koruyucusu olarak görülür. Onlara Mu Ata, Mete, Buda denirdi. Paralarında onun için Hilal ve Buğday sembolü olurdu. Türkmen ve Şaman yıldızı, Mu Kıtası Bayrağı, Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu, Osmanlı padiişah ve paşaları göğüs yıldızları, Türk Polis yıldızı, Osmanlı mezar taşlarındaki yıldızlar, Dağıstan, Osetya, Kars, Hemşin, Çankırı evlerinin ağaç ve demir kapılarındaki ve tavanlarındaki yıldızlar da Şems yıldızıdır. Buhara, Tahran ve Konya’nın sembolü de sekiz köşeli yıldızdır. Sarı Hilal Gazne Devleti’nin de sembolüdür. Hilale başını eğmiş kanatlı dor at; Türkmenistan’ın da sembolüdür. Başoğuzlular, darda olan yardıma koşan Hilal ülkesi olarak bilinir.
Büyük Bedri’nin komutanı Bedri Toros, latin kaynaklarında Metrodoros of Scipian, yani İskitoğlu / Sakaoğlu diye geçer. Gencekler’den / Kençekler’den Gandsaq yani “Saka Atası” diye bahsedilmiş olması, eski vatanlarından birisinin Kırım ve Kuzey kafkasya olan Başkurtlar’ın atalarının Kençekler’den gelmiş olması ve Başoğuzlu İmparatorluğu’nu Kırım’dan yöneten Büyük Bedri’nin kayıtlarda Saka /İskit evladı diye geçiyor olması, onun da Gandsak yani Sakaların Atası olarak bilinen Gencek / Kençek kökenli olduğunu göstermektedir.
Mithradates VI Eupator (Büyük Bedri), MÖ.132 yılında Sinop’ta doğdu. Antik Potomya’da Rize dağlarında büyüdü. MÖ.109’da İmparatorluk tacını Nemrut Dağı’nın terasında giydi. MÖ.63’te Kırım’da öldü. Mitridate, Bedri DedE, Dedesi Bedri, Büyük Bedri manalarına gelmektedir. Yaşadığı bölgede “daate” kelimesi Lazca “dayı” demektir. Kerkinİtis, MHTIOKS, Mehdi Oğuz, Atası Ker-Kin, Atsı Kenger, Atası Sümer sıfatları onun için kullanılmıştır. [14]
Kaşgari Oğuzludur. 1.Artemis’in kardeşi (Ar-Temiz) SMERDİS’in MÖ.465 soyundan gelen satraplara Mitridat denilir. Smerdis, Sümer Atası, Sümeroğulları demektir. Miridat hanedanının yönettiği Pers eyaletlerine Pantus adı verilirdi. Smerdis’in sıfatı olan Artabanos “Asker Pan Soylular” anlamındadır. Smerdis’in diğer adları; Serse, Artaserse, Kserkses, Serhaz’dır. Antik Türkmenistan, Kırım ve Azerbaycan’da yönetici olan başka Mitridatlar vardır. Mitradat olmak çok dil konuşabilmek demektir. Ordusundaki 22 Oğuz boyunun dili ve şivesinde konuşabilen demektir. [15]
Katolik kiliseleri başlangıçta Mitra’cıydı. Mitra 21 Aralık’ta ölmüş, 24 Aralık’ta üç gün sonra tekrar dirilmiştir. 21 Aralık güneşin öldüğü gündür, yani en kısa gün. 21 Aralık gecesi ise Noel olarak bilinir. Aaynı tarihler ışık ile sembolize edilen İsa (AS)’ın çarmıha gerilişi, göğe yükselişi ve üç gün sonra yeryüzüne dönüşüne rastlar. Mithra, bir aslanın başı ve iki kanatla tasvir edilir. Mithra “Işık Tanrısı”dır. Romalılar asla yenilemez ve yok edilemez tanrı olarak benimsemişlerdir. Mitri, Hititçe’de “dede, amca” demektir.
1.Mitridate Eupador yani Bedri Dede; Eupatore, Eupa-Dor, Hubu-Dor, Dor Babası, Bubidor, Hubyar, Kralların Kralı ünvanlarını alan kişidir.
Başoğuzlu İmparatorluğu 9 devletten oluşuyordu. Türkmeneli kralına Tigran; Kafkas kralına Artaoğuz; İran kralına Dorius(Toros); Urumeli Albanya kralına Ur-Aziz; Kırım valisi Mazares, Kuzey Kafkasya kralına Pantus(Pontus); Filistin, Ürdün, Trablus, Nebatyan kralına Er-Ateş; Komagene Seleukos kralına Antiochos (Anası oğuz) ve Kapadokya kralına Karaman (Boranes) deniliyordu. Karaman beyi Dor Bey, Büyük Bedri’nin oğludur.
Bazileus (Başoğuzlu) İmparatorluğu’nun başkentleri; Amasya, Manisa Salihli (Sardes), Sinop, Barnaka Pir Azizler, Kırım Bahçeşehir / Kerkisİtis Eupatore’dur. İmparatorluğun en büyük savaşları Metridate VI. Büyük Bedri zamanında olmuştur. Beş büyük savaşta Sulla, Lukullus ve Pompey ile savaştı. 8 Oğuz kralına BAŞ oldu ve ülkesine Bazileus (Başoğuzlu, Kızılbaş, Bozulus) ülkesi denildi. Parasının üzerine kanatlı Dor atı, yedili beyaz nokta ve ikili koza bunulur.
Roma Kralı Sezar, Kırım valisinin hainlik yaparak teslim olmasını fırsat bildi ve MÖ.47’de Zile’de Başoğuzlular’ı yendi. Başoğuzlu ülkesini tarihten ve hafızalardan silme cezası verdi. Büyük Bedri, yenildiğini görmektense ölmeyi tercih etti, MÖ.63’te kendi başını komutanına kestirerek intihar etti. [16]
Öldükten sonra Roma kaynaklarında Zeus, Apollo, Dionysos, Zeugma, Jupiter, Mitras ve Mehdi Oğuz olarak anıldı. Şam’da bulunan Demaskos Emevi Camii’nin eski adı “DemasKos Jupiter Tapınağı” idi. “Demas ve duma” ise “toplanma yeri” demektir. Aynı zamanda Hilal inanışlı Oğuz halkının açılımıdır. DemasKos; Oğuzlu Duması Oğuzlu toplanma yeri demektir. Şaman Oğuz bilim evi olarak yapıldı ve ilk kulesinin yani minaresinin ismi Ares idi.[17] [Konya Gencek’in hemen yanındaki Taşlığınar’da Ares’e ait olduğu kanıtlanmış kaya resimleri bulunmaktadır.] Şam İslam ordularının eline geçince, Jupiter Tapınağı satın alınarak cami yapıldı. Romalılar, asla kendi ismiyle kullanmadıkları gibi sanki kendi kahramanlarıymış gibi anlattılar.
VI.Bedri’nin ilk eşi Rizeli (Monime) Emine’dir. Kayınbiraderi Mazares Eski Bedros (Kuzeyli Bedros) Kırım komutanıydı. İkinci eşi ise İzmirli Periana’dır. Periana, krala oğul veren ana demektir. İzmir’li Beren’den olan oğlu Boranes (Farnakos; Per Analı Oğuz) Karadeniz donanma komutanıydı. Kız kardeşi Lazika Fortuna, Komagene Kralı Mitradate Kallinikos ile evlendi. Büyük Antiokos – Anası Oğuz’un annesidir. Heykeli Nemrud terasındadır. Kızı Kleo Petria, kral Dikran ile evlendi.
Savaşçı kızları ve gelinleri Sare Gelin Rize’de, Kıbrıs gelini Nisa ve Mısır gelini Mitridatis bedenleri düşmanları tarafından kirletilmesin diye Kırım’da intihar ettiler. Kütahya Üçhöyük’te bulunan Hilalli üç kadın Ay-opa (Appia) heykelinin onlar için yapıldığı anlaşılmıştır. “Sarı Gelin” türküsü burdan gelmedir. Romalılar, Rize Kalesi’nden Büyük Bedri’nin hazinelerini ve el yazması tıp kitabını alarak Roma’ya götürdüler. [18]
Kütahya Üçhöyük’te bulunan Hilalli Üç Kadın Ayopa (Appia) heykelinde, hilal inanışlı üç kadının canları bir olmuş gibi sembolize dilmiştir. Bu figür; Ayopa ve teslim olmayıp intihar eden kızları Mitridatis ve Nice ile örtüşmektedir.
Devlet yıkılmasına rağmen, güneyde Büyük Bedri’nin kızıyla evli olan Seleukos hanedanı Asya Krallığı ve kuzeyde ise Koçari direnmeye devam ettiler. Selevkoslar’ın en büyük direniş yeri antik Silvan (Pan-Uli-Si) şehrinin yerindeki Tigran Agarta (Turani Asker Öğü) kale şehriydi. 300 bin kişilik bu savunma şehri Sulla, Lukullus ve Pompey’den ka.an bütün Pers, Kuman, Rize Potomya, Kapadokya, Klikya ve Türkmeneli askerlerinin sığındıkları muhteşem bir kale şehir idi. Bazileus’un 22 Oğuz boyundan insanları buraya sığınmıştı. 4.Antikos MS.71’de Roma ordusuna yenildi. Komagene ağır zırhlı süvarileri ve muhteşeşm okçuları Roma ordusuna dahil edildi. Kuman Oğuz Komagene Krallığı’na ait binalar ve heykeller yıkıldı. Kutsal Nemrud Dağı’ndaki tapınak yıkıldı. Şehir Neron’un komutanı Korbula tarafından yakıldı, yıkıldı. Gerger, Samsat ve Tigran Agarta düştüğü zaman yenildiler.(MS.69).
Doğu Akdeniz sahillerinde ve Toroslarda Tarkan Di Mete ve Kastabala Krallığı üç kuşak daha direnmeye devam etti. Bazilüs Türkmenleri dağlara kaçarak, yer altı mağaralarında yaşamaya başladılar. Midradate’in adı kullandığı “Mitradaticum antidot” panzehirine verildi. Tıp tarihine Lokman Hekim olarak geçti. Hubyar Sultan’ın türkülerdeki “dermanım, tabibim” adı; “Ah gidi Karadeniz” türküsü, Kastamonu’daki Köroğlu türküleri, Köziroğlu, Kocari, Ayvaz gibi yiğitlemeler ona yakılmıştır. Paris’te, Adıyaman, Gaziantep, Viyana’da onun adına yapılmış heykelleri, büstleri bulunmaktadır. Manisa’da Pan Baba adına dağıtılan “mesir macunu”, ilk olarak devrin en büyük şifa dağıtıcısı Lokman Hekim olarak bilinen Büyük Bedri tarafından dağıtılmıştır.
Sarı Bacıana ve onun kadın koruması Farsi Opali-pan (Menopholis) uzun bir süre direndiler, yenilince dağlarda izlerini kaybettirip, Derbe bölgesine geldiler. Belkıs / Oğuz Beli’ndeki Zeugma mozaiğinde Büyük Bedri ile resmedilen Ariadne Partunope / Er Hatun Peri Tina Aba yani Fırtına Aba Belkıs’dır. Adige, Ariadne, Erhatun, Fortuna adlarıyla anılmıştır. Kral öldükten sonra hiç evlenmemiş yas tutmuştur. Belkıs Zeugma mozaiklerinde hüzünlü olarak resmedilmiştir. Burada görülen Amazon kızı, kralı talihle kurtaran kadın savaşçı Kabartay bacı Adige’dir. Adları çoktur; Atik / Tieche, Ariadne (Er Hatun) Fortuna, Fırtına Abla, Partuna Opa, Tina.
Belkıs, yani Beli-Kos Oğuz Beli demektir. Romalı bazı arkeloglar, Türk tarihini unutturmak ve tarihten silmek için ona “Hüzünlü Çingene Kızı” demişler, hatta talih tanrısı ilan etmişlerdir. Oysa baş kadın savaşçıdır ve büyük bir kahramandır. Romalılar’ın çingene olarak tasvir ettikleri Adige, Tiche, Partuneope, Fırtına Opa Atina’dır. Fırtına Vadisi onun adından gelir. İtalya’da Toskana (Kun Atası) şehrindeki Fortuna Deresi de aynı ad olup Atike heykelleri orada da vardır.
Ömrü at sırtında geçtiği için bedeni atıyla birleşmiş olarak resmettikleri Xirkon (Zorkun) ise tıbbın babası ünvanlı Lokman Hekim, yani Büyük Bedri’dir. Xirkon’u Kırkun, yani Ken-Ger sıfatıyla birlikte düşünürsek Sümer Atası Orkun olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Sümerler kendilerine Kenger demiştir.[19]
Kengerler ise Kençekler’in Kaslar’dan sonraki ata kavminin adıdır. Zaten Zorkun’un antik kaynaklardaki adı Santor ve Kentour diye de geçmektedir. Günümüz fonetiğine Srokun olarak geçmiştir. Sorkun adının kullanıldığı yerlerin halklarının dilleri aynıdır.
Büyük Bedri’nin torunu olan Tiran Antipatros Derbeter (Turan Bedri Kızı Atası Dor Bey) de direnmeye devam ediyordu. Kayseri’den Konya ve Antalya’ya kadar uzanan alan onun yönetimindeydi. Sarayı, Karaman’daki Derbe antik kentindeydi.[20]
Ancak sarayı kaybedince batıya doğru ilerlediği ve izini kaybettirdiği anlatılmaktadır. Onun bölgesindeki batıda ki son sınır ise Beyşehir, Gencek, Antalya eksenindeki hattır. Bu bölgede yer altı mağaraları ve bu mağaralar arası yeraltı yolları bulunmaktadır. Bu bölge Tuman, Kuman ve Human adlarındaki en eski Türk kavimlerinin ve Sarı Gıpcag’ların yaşadıkları bölgedir. Hititler döneminde Tarhunlular (Tar-Hun / Tar-kan), Pisidia döneminde Orondialılar (Orhunlular), Başoğuzlu son döneminde ise Homanidler [21][22] (Homan, Kuman, Tuman, Turan) olarak adlandırılmışlardır.
Hititler’in ata kavmi olan bu kavim bölgede MÖ.8. yüzyılda “Tarhun’un Evi” adını verdikleri Tarhuntaşşa eyaletini kurdular. Hitit imparatoru Muvattaliş’in oğlu Kurunta bu eyletin başına geçmiş, Hititler’in son döneminde ise krallığa dönüşmüştür. Tarhuntaşşa, Hititler’in kutsal su bölgesidir.[23] Pisidia’nın eski adı Pitaşşa’dır. Sonraki dönemlerde bir kısmı Pisidia, bir kısmı Lykaonia ve İsauria, bir kısmı da Pamphlia ve Klikia bölgelerinde kalmıştır. Bu bölge Homanadlar ülkesi yani Huma / Umay inanışlıların ülkesi olarak bilinir olmuştur.
Homanidlar/ Homanadlar ya da Homanadalılar; Beyşehir Gölü, Eğirdir Gölü ve Seydişehir Suğla Gölü ve Tınaztepe Mağaraları çevresinde, Isparta Yalvaç Senir bölgesinde, Derebucak’ta Balat İni ve Gembos çevresi ile Çamlık mağaralarında, Gencek’teki Gencek Dağı, Sırçalık Gökbel, Topurdum, Asar, Araplar ve Sorkun mevkiilerinde, Hadim ve Bozkır civarındaki mağaralarda ve Karain gibi mağaralarda yaşamışlardır. Başoğuzlu imparatoru Mitridates VI. Büyük Bedri’nin torunlarının Roma karşısında sığındıkları ve savundukları son kale olan bu bölge, onların da atalarının yaşadığı bir bölgedir.
Homanid; Homa, Huma, Umay inanışlılar, Hilal inanışlılar; Huma’nın yer yüzünde yükselen ışığı manasına gelir. İnsanın gün ıığından Ur olduğunu kabul eden bu inanışta, insana da “Human” denilir ki, kök hecesi “Oma” olur. Homa –analı, Anası Ma ya da Umay Ana demektir. Sümerler’in yani ilk Oğuzlular’ın tek tanrı inancının adıdır. Gencek ve çevresindeki ören yerleri göstermektedir ki, bölgede araştırmacıların bir türlü yerini tesbit edemedikleri HOMANADA antik şehri GENCEK’tir. Gencekler’in bazı kaynaklardaki Güncek, Kençek gibi Gün, Kun, Kın, Hun, Kon kelimeleri ile başlayan isimleri Hitit kökenli olduklarını gösterir. Kon ışığından Ur (Var, Ar) oldukları düşünülür. Bölgede bulunan lahitler bu tezi ispat etmiştir.
Homanitler; Isparta Senir, Yalvaç, Eğirdir, Beyşehir, Derebucak, Gencek, Suğla, Bozkır ve Hadim hattında kabileler halinde yaşayan ve asla teslim olmayan direnişçi bir millettir. Plinius, bölge hakkında bilgi verirken Homanadlar’ın Homana / Homanada adındaki şehirlerinden ve vadilere gizlenmiş daha başka 45 kalesinden bahsetmektedir.[24] Bu ise onların bölgede ne kadar güçlü bir halk olduklarını göstermektedir. Strabon ise Homanadların, Kilikia Trakheia’ya sınırdaş olduğunu ve hatta Homanadlar ile Kilikia halkının aynı kökten geldiğini söylemektedir.[25] Homanadlar, Suğla Gölü’nün üç tarafına hakim ve dağlık lanlarda yaşayan bir halktır. Bu halk aynı zamanda bölgelerinde bulunan verimli bir ovayı işlemekte ve buraya hakim tepelerde ve mağaralarda yaşamaktaydı. [26]
Jüthner bu ovayı Beyşehir’in güneyinde kalan ve Derebucak’ta yer alan Gembos Ovası olarak düşünmüştür.[27] Bölgede 1902 yılında araştırma yapan Avusturya ekibi de Homanadlar’ın yaşadığı yer olarak Gembos Ovası çevresini işaret etmişlerdir.[28] Bu tezler antik kaynaklarda anlatılanlarla örtüşmektedir. Bu bölgeler mağara oluşumu açısından zengindir. Beyşehir (39 adet), Derebucak(45 adet), Seydişehir (46 adet), Bozkır(15 adet) ve Hadim (15 adet) ilçelerinde 160’dan fazla mağara bulunmaktadır.[29] Gencek’te de 9 adet mağara bulunmaktadır ki bazıları yeraltı tüneli şeklinde ve bir hayli uzundur. Asar Mağarası kaya içi kale şeklindedir.
Seydişehir yakınlarında Misthia (Fasıllar), Vasada (Bostandere), Amblada (Asartepe), Atvana (Çobankaya), Seydişehir Tınaztepe gibi antik yerleşimlerde ve buralardaki mağaralarda MÖ.1.yüzyılda Homanidler yaşamışlardır.
Bölgede itaati sağlayamayan Roma, MÖ.39’da Pisidia ve Phrygia bölgelerini MÖ.25’te Roma’nın eyaleti olmayı kabul eden Galatia aristokratı Amyntas’a verir. Amyntas bölgede bazı toprakları kendine bağlamış olsa da, Toros Dağları’nda büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Bölgedeki savaşçı ve direnişçi kavim Homanadalılar / Homanidler’in kurduğu özerk Adada Beyliği, güçlü bir direniş sergilemiştir. Romalılar adına Galatia Eyaleti’ni yöneten vali Amyntas; Sagalassos, Apollonia ve Pisidia Antiokheiası’nı savaşmadan zapdetmiş, bu şehirlerin çok aşırı yüksek vergi vermeyi kabul etmesiyle Kremna ve Adada’ya yönelmiştir. Ancak bu bölgedeki şehirler savaşa tekrar dahil olunca ve Hilal inanışlı Humanidler Roma destekli Galatia ordusunu ablukaya alarak yenmişler ve MÖ.25’te Amyntas’ı da öldürmüşlerdir.
Amyntas’ın Homanidler tarafından öldürülmesi üzerine üzerine, Roma Pisidia bölgesinde ve Asia eyaletinde Antiokhia, Parlais, Kremna, Olbasa, Komama ve Lystra yerleşimlerine koloniler kurmuştur. Antiokhia kolonilerin merkezi olmuştur. [30]
Roma imparatoru Augustus, Karalis Gölü’nün batı kıyılarında Ouramma toplulukları olduğunu görmüş ve onları yanına almak için Sulpicius Quirinus’u (Cyrinus) MÖ.6 yılında Suriye valisi olarak görevlendirerek Homanadlar’la savaşa öyle başlamıştır.
Ramsay, Homanadlar’ın oldukça uzun bir yol katederek Antiokheia’ya kadar ulaştıklarını belirtmiştir. Karakuyu Tepesi’nde bulunan Men Tapınağı’nın mülkleri, Limnai gölünün kuzeyinden Karalis Gölü’nün (Beyşehir Gölü) doğu kıyılarına dek uzanmaktadır.[31]
Homanadlar; Karalis (Beyşehir) Gölü’nün doğu ve kuzey kıyıları gibi düz bir arazide, Roma tarafından desteklen, savaş deneyimi olan ve sayıca çok olan veteranlara karşı meydan savaşına girmek yerine, vur-kaç ve pusu teknikleriyle savaşmayı tercih etmişlerdir. Çünkü meydan savaşı için çok fazla askere ve eğitime ihtiyaç vardır. Dedegül ve Anamas Dağları’ndaki küçük gruplar halinde hareket eden düzensiz birliklerle bölgeye saldırılar düzenlemeyi tercih etmişlerdir. Bölgedeki kolonilere yerleştirilen veteranlar, aslında İtalya’dan zenginlik vaadleriyle getirilen fakir kimselerdir. Roma, bu yerleşimlerle Asia bölgesindeki kabile yaşamını bitirmeyi amaçlamıştır. Ancak; Karalis (Beyşehir)Gölü, Yalvaç- Beyşehir- Gembos- Suğla hattındaki doğal engelli dağ hattını iyi kullanan Homanadlar, bu hatlardan askeri birliklerin geçişine asla izin vermemiştir. Ancak Karalis (Beyşehir) Gölü’nün batı kıyısındaki kabileler ile Ouramma toplumları arasında iyi ilişkilerin olması Homanadlar çok zor durumda bırakmıştır.
Muhtemelen bu bölgedeki Homanidler, savaş taktikleri gereği Gencek, Derebucak, Çamlık ve Beyşehir bölgesine çekilmişlerdir. Çünkü Ramsay, Pisidia ve Isaura bölgelerinin herhangi bir otoriteye tam olarak boyun asla eğmediğini söyler. Ve bu bölgede yıllar süren çetin savaşlar olmuştur ki, en önemlisi Homanada Savaşı’dır.
Yenişarbademli dağ yolunun bu şekilde açılması Roma askerlerinin Karalis (Beyşehir) Gölü’nün güneyine doğru inmelerini sağlamış ve Humanidlerin savunma hatlarında oluşan bu gedik, Roma ordusunun Gemboz Ovası girişi ve Gencek Gökbel ve Gencek Asar Kalesi’ne kadar yaklaşmalarına neden olmuştur. Ancak bu geçitlerden ilerleyemeyen Roma askerlerinin Akçabelen tarafındaki düz ovalık araziden ilerleyerek, Gencek Ermilit mevkiine geldikleri anlaşılmaktadır. Onları geciktirmek ve yönlerini değiştirmek amaçlı ilk karşılayan ve ilk çarpışmalarda ölen bazı Homanadalı askerlerin mezarı Kaygış bölgesindeki Gavur Mezeri mevkiindedir. Gavur / Gav- Ur / Kav-Ur / Ur/ Uz/ Oğuz Mezeri demektir. Gav ağaç kovuğu, kıpçak demektir. Oğuz’un Ağaç Kavuğu demektir ki tam manası Kıpçak Mezeri olur.
Ermilit mevkiine geldiği anlaşılan Roma askerlerinin Seki mevkiinde Homanadlı Kıpçak savaşçılarla karşı karşıya geldiği anlaşılmaktadır. Seki mevkiinde Homanadlı Kıpçaklarla Roma askerleri arasında dönemin en kanlı savaşı olan Seki Homanada Savaşı MÖ.6 yılında gerçekleşmiştir. Seki, Ermilit, Araplar, Karagasık hilaline sıkışan Roma askerleri ağır bir yenilgi almışlardır. Ancak bu savaş neticesinde Ermilit ve Araplar bölgesindeki yerleşimler harabeye dönmüştür. Rivayet ve efsanelerde, Gencek Seki mevkiinde büyük bir savaşın olduğu anlatılır. Bölgede halen kemik parçaları ve ok uçları bulunmaktadır.
Ramsay, Homanad Savaşı’nın MÖ12 - MÖ.6 yılları arasında olduğunu kabul etmektedir.[32] Ancak Mitchell Homanad Savaşı’nın MÖ.6 yılları ile MS.4 yılları arasında yapılmış olduğunu savunur.[33]
Bu savaş için Galatia’nın başkenti olan Ancyra (Ankara) kadar önemli olduğu düşünülen Antiokheia, merkez üs olarak seçilmiştir.[34] Antiokheia’da yeterince veteran savaşçı olmasına rağmen, yeni operasyonlar için savaşçı birliklere ihtiyaç duyulmuş ve Lejyonlar, veteranlara ek olarak Antiokheia2ya kaydırılmıştır. V.Gallica lejyonunun veteranlarına ilaveten en uygun birlik olarak Suriye’den VII.Lejyon da bu savaş için bölgeye sevk edilmiştir.[35]
Pisidia’dan Kappadokia’ya kadar olan alandaki direnişi kırmak isteyen Roma, Antiokheia’dan başlattığı savaşı Karalis (Beyehir) Gölü’nün doğusuna yönelerek Misthia üzerinden Trogitis (Suğla) Gölü çevresine yönelmiş ve Trogitis (Suğla) Vadisi’ni igal etmişlerdir. Homanadlar ise, bir ordunun manevra yapabileceği kadar geniş olan bu vadide savaşmak yerine dağlık bölgeye çekilmişlerdir. Roma’nın Suriye valisi Cyrinius, MÖ.6 yılında buraya büyük bir ceza seferi yapmış ve bu Trogitis bölgesindeki Homanidler’i etkisiz hale getirmiştir.[36]
Aynı anda devam eden çarpışmalarda 44 müstahkem Homanad kalesi tahrip olmuştur. En önemlisi de kalabalık bir nüfusun yaşadığı Homanada yani bugünkü Gencek bir hayli tahrip olmuştur. Roma’nın Suriye valisi Quirinius, Homanadlar’ın mağaralarına ve dağlık arazilere yaklaşmak yerine onları ablukaya alıp, açlıkla teslim olmaya zorlamak istemiştir.
Yıllar süren bu savaşı bir türlü kazanamayan Roma, başka arayışlara girmiş ve bölgeyi yıllarca kuşatma altında tutarak teslim olmalarını sağlamak için uğramıştır. Homanadların etrafını kuşatan Roma, lehine dönen durumu korumak ve bölgede kurduğu kolonilerin daha işlevsel hale gelip ilerleyen zamanlarda istenilen konuma gelebilmeleri için yeni bir proje daha ortaya koymuştur. Bu proje; Roma veteran kolonilerin daha iyi iletişim kurmalarını sağlayacak ve Homanadlar bölgesini çepeçevre sarmalarını sağlayacak bir “Yol Projesi”dir. Bu yol ağı sayesinde problemli bölgelere birlik ve malzeme sevkiyatı gayet hızlı bir şekilde yapılabilecektir. Çünkü Pisidia bölgesinde yer alan şehirlerin haberlemeleri patika yolların sayesinde yapılmaktaydı.[37]
Bu savaşlar neticesinde yol projesi için zaman kazanmak isteyen Roma’nın barış için çalışmalar bağlattığı ve Roma’ya bağlı kalınması şartıyla Homanidlerin kurduğu Adada Beyliği’nin özerk statüsü tanıdığı anlaşılmaktadır. Çünkü savaş sırasında ve savaşçı Homanad tehlikesine rağmen bu yol projesini hayata geçirmek mümkün değildir. Mitchell ve Ramsay, bu yol projesinin sadece Lejyon askerlerinin çalışmasıyla yapılabilecek projeler olmayıp, muhtemelen yerel halkın da emeğinden yararlanıldığını belirtmişlerdir. Onlara göre Lejyoner unsurlar yol hattının mühendislik ve güvenlik konularında katkıda bulunumuşlardır. Robinson ise bu proje ile 300 milden fazla mesafe içindeki Toroslar bölgesinin pasifleştirildiğinden bahsetmektedir.[38]
Ramsay, bu dönemde yapılan yolların “Via Sebaste” olarak tek bir adla anılması, bu proje yoluyla Homanadlar’ın saf dışına itilerek diğer Pisidia kavimlerinin de bu şekilde razı edildiklerini gösterdiğini belirtmektedir. Antiokheia’yı başlangıç noktası olarak alan ve aynı amaç doğrultusunda yapılan bu yollar, yayalar ve yük hayvanları için planlanmış basamaklı yollardan ayrı olarak, yük arabalarının da kullanımı için tasarlanmış geniş döşeme yollardır.
French, Antiokheia’dan baslayıp Phrygia Paroreis üzerinden kuzeye Philomelium’a ve yine aynı yerden baslayarak batıya, Synnada’ya açılan yollar tesbit etmistir (French, 1984; 124). Antiokheia’yı güneye baglayan bir baska güzergâh ise Kestrus vadisinden geçip Cremna üzerinden Sagalassos’a veya bir baska kol vasıtası ile Adada üzerinden Limnai (Eğirdir) Gölüne ulasan yoldur. Daha daglık bir bölge olan Manavgat ve Akseki bölgesinde yer alan yolların basamaklı olması buradaki güzergâhın sadece yaya ulasımı veya binek hayvanları için yapılmıs oldugunu göstermektedir. [39] Kıreli’de bulunan büyük bir mil taşı Kavaklıdere’den ayrılan yolun buradan Beyşehir’e gittiğinin en büyük delilidir. Ayrıca Beyşehir yakınlarında yol kenarlarında bulunan Roma dönemi taşları ve Beyşehir’de bulunan Taş Köprü’den önce kullanılanköprüdeki Roma taşları bu yolu tamamlayan parçalardır.[40] Ramsay ise bu yolun köprünün yanından geçtiğini ve Çarşamba Kanalı ile aynı noktadan geçtiğini belirtmiştir. Çarşamba kanalını geçen Via Sebaste Yolu muhtemelen Gembos Ovası üzerinden Side’ye ulaşmaktaydı. Eski Gencek içinde de merdiven şeklinde basamaklı yolların olduğu anlatılmaktadır. Aynı basamaklı yol kalıntılarına Gencek Sırçalık yerleşiminde de rastlanır. Adada merkezinden gelen yol Gembos Ovası’nda Beyşehir Manavgat hattıyla kesişmektedir. Gembos Ovası, Karagasık Vadisi, Araplar, Ermilit, Seki, Gencek, Sırçalık, Topurdum, Cevizli hattı üzerinden Akseki’ye çıkmaktadır. Yin Sıçalık’tan eski Salur Köyü’ne, Durak ve Taşağıl köyleri üzerinden de Seydişehir ve Suğla Vadisi’ne çıkmaktadır. Sonraki dönemlerde ticaret kervan yolu olarak kulanılmıştır.
Roma, bu yolların sayesinde tüm Pisidia, Phyrgia, Isauria bölgelerinde yol hatları oluşturmuş ve bu hatlar üzerine kendi askeri garnizonlarını yerleştirmiştir. Homanada’yı işgal etmek yerine, yollarla eskisiz hale getirmeyi tercih etmişlerdir. Homanidler’in böyle bir anlaşmayı kabul etmelerinn sebebi Homanad merkezinin kuşatma altında kalarak teslim olmaya zorlanmış olmasıdır.
Yani Roma; savaşta yenemediği Humanidleri, ambargo ile kabul ettirdiği ve zamana bırakarak açtığı yol projesi ve yollarla yenmiştir. Homanada dışındaki ele geçirdikleri bölgelerde, eli silah tutan bütün Homanid erkekler öldrülmüş, 4000 tutsak erke komşu şehirlere yerleştirilmiştir.[41] Bu başarı o kadar önemli bulunmuştur ki, Antiokheia’daki “Pisidialı Tutsak” kabartması Augustus2un karalardaki zaferlerini betimlemek için kullanılmıştır. Savaş sona erdikten sonra Homanadların ülkesi en az iki bölgeye ayrılmıştır. Trogitis Gölü’nün doğu kıyısındaki bölge Amblada, gölün kuzeybatısında kalan bölge Dalisandos (Ramsay 1917;262) ve Gencek – Gembos çevresinde kalan bölge Homanada olarak adlandırılmıştır.
İsmini Türklerin ata kavmi Kençeklerden alan Gencek; MÖ.47- MS.150 yılları arasındaki Romalılar’a karşı “Türk direnişinin son kalesi”dir. Romalılara karşı direnmek için Oğuz beylerini birleştiren Kençekler kökenli Kaşgarlı Büyük Bedri’nin kurduğu Başoğuzlu İmparatorluğu, eski Homanada / Kençek’le birlikte tarihe karışmıştır. (Basileus) Başoğuzlu İmparatorluğu MÖ.47’de yıkılmasına rağmen, Büyük Bedri’nin torunu ve bazı savaşçıları Beyşehir, Gencek, Derebucak, Seydişehir ve Bozkır hilal hattında, yani Hitit Tarhuntaşsa(Tar-Hun-Taş-Sa) bölgesinde yaklaşık 150 yıl daha direnmişlerdir. Via Sebaste yollarından eşkiya kılığında gelen Roma askerlerine karşı sürekli teyakkuzda olmuşlardır.
Pisidia bölgesinin bir çok bölgesinde gerçekleşen ve yıllar süren Homanada Savaşı Roma’nın zaferiyle veya Homanada işgaliyle bitmemesine rağmen, yol yaparak kazanılan bir zafer olarak tarihe geçmiştir.
Homanada bölgesindeki Roma’ya bağlı özerk Adada Beyliği, XII.yüzyıla kadar, yani Selçuklu sultanı Sultan Sencer dönemine kadar varlığını sürdürmüştür. Bölgeyi bir türlü fethedemeyen Selçulu Sultanı Sencer, bölgede yaşayanların Kençek ata kavim kökenli Kıpçak, Kuman karışımı bir kavim olduğunu görünce Sarı Gıpcak adlı savaşçı Türkmen bir grubu göndermiş, onlar ise sulh yoluyla bölgeye yerleşmişlerdir. Bölgeyi sünnileştirmek için ise, daha sonraları Seyyid harun talebeleri buraya gönderilmiş ve birbiriyle kaynaşan bu grupların sünnileşmesi sağlanmıştır.
Adada; Ada-İda kelimenin asıl şeklidir. Ada, ata demektir. Ata Dağı, Tanrı Dağı demektir. Bir kişinin adı, “soy atası kimdir” sorusunun yanıtıdır. Ata / İta / İda fonetiklerin vardır. Ata kelimesi Altay dilinde Ada; Kuman dilinde Atta;Sümer dilinde Ad, Adda; Hitit dilinde Atta; Kafkas dilinde Ada; Etrüsk dilinde Apa şeklindedir. Pek çok dilde de baba demektir. İda; Hititler’in dağ tanrısı Kibele’dir. Ada, odo, ita, ata, idi, ide gibi sesdeş karşılıkları vardır. Oğuz kültüründe dağlar uludur, Tanrı’ya yükselir. Dağlar kutludur, kutsaldır, uludur. Kurban kesmeye, bereketi kutsamaya, verdiği bereket için Allah’a dua etmeye dağlara çıkılır.Tanrı Dağı, Tanrı Tao, Tanrı İda, Tur Dağı bir Türk dağıdırlar. Tur Dağı bir Dor / Türk dağıdır. Ada-İda, Ata Dağı, Tanrı Dağı demektir. Toros Dağları, Tanrı Dağları olarak geçmektedir.
Roma’nın ablukasına rağmen asla teslim olmayan bu direnişçi millet, bu bölgede kayaları oyup mağaralarda yaşamıştır. Kayaları yarıp yer altı yolları yapmışlar ve öz Türk soyunu devam ettirmeyi başarmışlardır. Eğirdir, Beyşehir, Gencek, Derebucak ve Karain Mağarası arasında gidişli gelişli yer altı yollarının bulunuduğu bölgede efsane olarak anlatılmaktadır. Mete Oğuz’un yani VI.Mitridate Büyük Bedri’nin kayadan doğduğuna inanılırdı. Bu yüzden halen mağaralarda kabartma resimleri ortaya çıkartılmaktadır. Mitracılar mağaralarda gizli örgütlenirdi, yani kayalardan doğmak belli ki mecaz anlamlıdır. Göktürk destanındaki gibi kayaları yarıp ablukadan çıkmışlardır. Ergenekon yani Er-Gene-Kun işte bu mecaz manayı ifade eder. Roma’nın soyunu yok ettiğini sandığı VI.Mitridate Büyük Bedri’nin soyu ve onun gibi Ay inanışlı olanlar Ergenekon’dan çıkarak adeta yeniden doğmuşlardır. Zaten Sümer ile “demir” aynı sözcüktür. İzmir’i kuran Semir-Ana, Sümer kızı Amazon’dur. Sümerler demiri buldular.
Homanid, Homa , Huma, Umay inanışlılar demektir. Mete Han’ın tam ismi MA-u-TUN’dur. Gök ve yeri birbirine bağlayan manasında Uma ve Tan kelimelerinden oluşur. Uma güneş, Tan ise sabah doğan ışıktır. Huma’nın Tan’ı, Huma’nın yeryüzünde yükselen ışığı demektir. Mitradate’in Akdeniz’deki ismi Mautu, Mete, Magosa’dır.
Sümer – Oğuz kültüründe toprakta dolaşan, insana, bitkilere, tüm doğaya hayat veren enerjiyi MA ile afade eder. Ma Tanrısı yine güneşten enerjisini alan, yukarıdan gelip yine yukarıya çıkan, ama yeryüzüne hayat veren enerjiye karşılıktır. VI. Büyük Bedri’nin sıfatı ZE-U-MA, yeryüzüne hayat veren kurtarıcı Mehti (Mete) Oğuz, Hızır, İlyas, İlyada sıfatını da alandır. Maz’dan esin almak, yani aklın ışığını kullanmak, kendi emeğinle üretmek, çalışarak kazanmak demektir. Bütün yiyecekleri ve nimetleri veren Tanrı’dır. “Ay’dan gelen Oğ’a gider, selden gelen suya / boşa gider” ata sözü bunu anlatır. Kençekler “h” ile seslendirdikleri için günümüze “Haydan gelen huya gider, selden gelen suya gider” şeklinde bilinir. Hu, Oğ Hau, Hay’dır. Türkler’in en eski üç kutsalı yer, gök ve sudur. “Dağ başını duman almış” ile başlayan Gençlik Marşı’nın içinde “Sesimizi yer, gök, su dinlesin” duasını yaparız ve bir Şaman duasıdır. Şems Suresi’nde Hz. Muhammed bunların üzerine yemin eder.[42]
VI.Büyük Bedri’nin ön adı olan Kerkin-İtis, Kor-Gün, Orkun Atası demektir. Kerkin-Atası’nı “sağdan sola tamga okuma” yöntemiyle çözdüğümüzde Atası Kerkin çıkar. Orkun; Ker-Kin, KinGer, Kenger çıkar. Sümerler kendilerine Kenger diye söz eder. Kadim Türk budunu Kençekler’in atalarının adı da Kenger’dir. Kerkin’in fonetik dönüşümleri Er-kin, Or-kun, Or-kan, Ar-kun, Or-han, Gür-kan’dır.
Köroğlu, Kiziroğlu, Kocari, Ayvaz gibi türküler o dönemden kalmadır. Yine kızı Sarı Bacıana için yakılmış Sarı Gelin ve Sarı Kız türküleri ile ilk eşi Tinika Emine için yakılmış Eminem ve Tini mini hanım türküleri miras kalmıştır.
Uzun bir dönem Gencek, sınır hattı oldu. Ancak hiçbir zaman düşman eline geçmedi. Gencek’teki Gavur Kalesi, isminin günümüzde kullandığımız manasıyla değil, Oğuz’un zanaat merkezi manasıyla ve Kıpçak kalesi manasıyla kullanılmıştır. Fırtına Aba Belkız’ın ise Gencek, Derebucak ve Beyşehir çevresindeki mağaralarda Antipatros Derbeter ile sonuna kadar direndikleri anlaşılmaktadır. Çünkü bölgede anlatılan efsanelerde Gencek, Belkız Krallığı’nın sınır hattı, savunma noktası olarak anlatılmaktadır. Muhtemelen burada sonuna kadar savaşmışlar ve burada ölmüşlerdir. Çünkü Seleukos Devleti, yenilince Toroslar’ın kuzeyini Roma’ya bırakmıştır. Dolayısıyla tek savunma hatları bu bölgedir. Zaten Roma’ya yüzyıllarca direndiğinden bahsedilen Tarkan Di Mete, Tarhunlular, Orhondialılar (Orhunlular), Homanidler (Huma inanışlılar) hep aynı topluluğun adlarıdır. Bölgedeki bu kavim Kızıl Işık Bozoklar ile Sarı Işık Üçoklar’ın Kençeklenip birleşerek Kan Bağı oluşturdukları Kençekler’dir. Kırmızı Kor-uma-esi yanı Kızıl Oğuzlu veya Bozulus olmayı ifade eder. Kızmızı güneşi yani Homa’nın yeryüzündeki ışığını ifade eder. Sarı (Sir’i) yani Ay’ı Hilal’i ifade eder. Sir olmak sır olmaktır. Başı IŞIR olmaktır. Tonyukuk kitabelerinde Kençekler’den Türk Sir Budun olarak bahsedilir. Bu da gösteriyor ki, bölgede bu çetin mücadeleyi veren topluluk kadim ata kavmi Kençekler’dir, ya da Kençekler’in Kıpçak kökenli bir koludur.
Yozgat Sorgun’daki Kerkenes Dağı’nda bulunan fildişi kemerde aynı şekilde, bir kerkenes kuşunun sürüye baş olmuş giderken resmedilmiştir. Gencek’te eskiden yaygın olarak kullanılan duvar halılarında geyik ve kerkenes kuşu motifleri yer alırdı. Antik kalıntıların bulunduğu Ermilit mevkiinde de kerkenes sürüsü kaya yazıtı yer almaktadır. Yine Homanada / Gencek’te bulunan Sorkun, Gökbel, Asar, Seki, Sırçalık, Şarapana, Topurdum, Kaygış, Kelsu, Salur, Türüdü, Tomsu, Palaz Daşı, Garagasık, Büğüş, Biçin, Çal, Guz, Çağlıöğü, Sir Daş, Gozdibi, Melleç, Mansır, Karin, Akdağ, İmir Harmanı, Gökdepe, Gelin Gaya, Mudul Oturdumu, Gavur Galesi, Muyar, Şose, Tabana, Gara Toyuk Muyarı, Yarık Muyar, Balat, Gembos ve Arablar (Ar-abalar) gibi yer adları Hitit ve Başoğuzlu dönemlerinden kalma yer isimleridir. Bu yer isimlerinden 14 tanesi ören yeridir. Başoğuzlular’ın özellikle son dönemlerinde hüküm sürdüğü diğer bölgelerde de benzer yer adları bulunur.
Gencek’in muhtemel antik ismi inanış bazlı söylendiğinde Homanada; Oğuz ata kültürüyle söylendiğinde Ken-Ger / Keng-Er; Başoğuzlu İmparatorluğu’nun kutsal bölgesi ve şehzade eyaleti olduğunu düşündüğümüzde ise Ken-Çek olur. Bölgede yaşayan Sarı Gıpcag’ları dikkate alırsak Kıpçak dilinde; Tanrı Dağları ile Toros Dağları’na aynı kutsallık atfedildiğine göre, Tanrı Dağları’nın Ken-Jiek’i ifadesi Toros’un Ken-Jiek’i şeklinde ifade edilebilir. Tanrı Dağı, Tanrı İda, Tur Dağı, Toros Dağı benzer kutsallıkta Türk dağlarıdır. Yani hepsi Adada, Ada İda. Toroslar’daki Türk beyliğinin adı da Adada’dır. Osmanlı kaynaklarında Gencek, Güncek, Kencek olarak geçer. Gök ve yeri birbirine bağlayan, Homa, Huma, Umay (Hilal) inanışlı, Huma’nın yeryüzünde yükselen ışığı Humanidler’in merkezidir. Gencek isminin kökeni ise; Kençek, Kangar, Kenger, KerKin, Kin-Ger, Kor-Gün, Or-Kun, Er-Kin, Or-Hun gibi fonetik dönüşümlerden gelirki, hepsi aynı kökene çıkar. Görünen o ki; Tarhunlular, Orondialılar (Orhunlular) ve Homanidler olarak geçen Kençek kökenli Kençek’e yine aynı kökenden olan Gencek Yörükleri getirilip yerleştirilmiştir. Gencek’in isim kökü olan Gen; Gene, Gen, Kan, Can, Ken gibi fonetiklerin tamamında kan bağını gösterir.
Er-milit, Er-Milet, Er-Millet yani Milet-Oğuz soyundan gelen yiğitler manasına gelir. Burda Humanidler döneminde büyük savaşlar olmuştur. Milet, Işığını, inanışını Gök Tanrı Lat Ma’dan alan kaynaşmış “millet” olmuş Pelaz halkı demektir. Pelaz /Milet/ Milas uygarlığını var eden halktır. Derebucak’ta aynı isimle anılan bir mevki daha bulunur. Antik kalıntıların bulunduğu Ermilit mevkiinde kerkenes sürüsünün olduğu kaya yazıtı yer almaktadır. Milat denilen “sıfır” tarihi, nadolu Milet halkını tarihten silmek için Romalı Jül Sezar tarafından verilen cezanın adıdır.
Gökbel; Gök sürülerin (Sümer) beli demektir. Kök-Bel şeklinde de geçer. Gök inanışlı KökTürkler’in Bel’i demektir. Göklü (Yüksek) ve yeşil dağlar arasında; aydınlatan, ışık veren yeşil geçit, geçitteki yeşil yayla yeri demektir. Keşfedilmeyi bekleyen antik bir ören yeridir. Hitit döneminden kalma çok güçlü bir su kaynağı olan Gökbel Sarınçöğü Muyarı da burada bulunur.
Sarınçöğü; Sarı-Ana-Evi, Sarı Ana’nın Evi demektir. Burdaki Sarı, Sarı Kıpçak’lardır. Öç; eski Türk evi demektir. Ancak esasen “ana”, “Anne” kelimesinin karşılığı olarak kullanılan bir kelimedir. Yazıtlarda”öglerim – annelerim” şeklinde geçer. Zaten öksüzlük kelimesinin aslı da “öğsüzlüg”tür. Öksüzlük kelimesi ordan gelir.
Gökdepe; Gök sürülerin tepesi, Kök-Depe. Mavi Tepe manasına da gelir. O bölgeye sis çöktüğü vakit, yerleşim yerlerinden tepenin sadece mavimsi toprakları olan kısmı gözükür.
Asar; As-Gar, As-Gur, Kaşgar kelimeleri ile aynı kökenden gelir. As-Ar; As Eri, As Bir, As-Ur, Ur- Ar, Ur-Ar-Tu gibi fonetik söylenişleri vardır. As Ön-Türkler’in de bir ismidir. Ar yani Ur / Gur soyluların kalesi manasına gelir ki, zaten iç kısmındaki mağara doğal kale olarak kullanılmıştır. Kaya içi kalenin uzunca bir havalandırma deliği, mağara girişleri, taş merdivenler ve Asar’ın tepesinde yerleşim kalıntıları bulunur. Ar aynı zamanda “bir” demektir. Seydişehir yakınlarındali Asartepe antik kentinin eski adı Amblada’dır.
Topurdum; Tobu-Ur-Dum, Gur yani Ur oğullarının tepedeki zirvedeki damı demektir. Tobu tepe demektir. Ortadaki “d” bağlaç olursa Top-Ur-d-Um şeklinde olur ki, o zaman da Sümer / Huma inanışlı Dor, Ur / Zor / Sir olan Oğuz Başı’nın yüksekteki yeri anlamına gelir. Antik ören yerleri bulunur.
Kaygış; Kai-Guş, Kai-Kaş, Kai-Kuş, Kai-Kas, Kai-Guz, Kai-Uz gibi fonetiklerine baktığımızda Oğuz’un Kayı oğullarının yeri anlamına geldiği anlaşılır. Oğ-Us (Oğuz) adının sıkışmış halinde bir Gus-Kuş vardır; Gus, Kuş, Kaş, Gas, Koz, Kiz, Kis, vb.guş, kiş, gaş. Kaş-gar adında bulunur; Guş-ka-uri. Uligass; Ilgaz gibi. Kaş-Kai adının dönüşümünde Kau-Kas yani Kafkas vardır. Bölgede bir çelce içinde Gavur Mezeri denilen eski bir mezarlık bulunmaktadır.
Kelsu; Kel-Su, Kel-Deniz yani Küçük Göl manasına gelir ki toprak yapısı incelendiğinde o bölgenin eskiden su altında olduğu anlaşılır. Su gelen yer manasına da gelir.
Sorkun; Zor-Kun, Zir-Gon, Tarkan, Xir-Gon, Sir-Kun, Sur-Kun şekillerinde de söylenir. Sorkun ismi, Lokman Hekim ünvanlı Başoğuzlu İmparatoru (Basileus Empire) Büyük Bedri’den gelmektedir. Onun bedeninin atıyla birleşmiş olarak resmedilerek Xirkon (Zorkun) diye anıldığı bilinmektedir. Zir-Gon ile sesteştir. Ömrü at sırtında geçtiği için bedeni atıyla birleşmiş olarak resmettikleri Xirkon (Zorkun) ise tıbbın babası ünvanlı Lokman Hekim, yani Büyük Bedri’dir. Xirkon’u Kırkun, yani Ken-Ger sıfatıyla birlikte düşünürsek Sümer Atası Orkun olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Sümerler kendilerine Kenger demiştir.[43]
Kengerler ise Kençekler’in Kaslar’dan sonraki ata kavminin adıdır. Anadolu’daki Sorkun isimli yerleşimlerin dillerinin Genceklilerle aynı olması bunu ispat eder. Zorkun’un antik kaynaklardaki adı Santor ve Kentour diye geçer ki, her ikisi de Büyük Bedri’nin atı ile birleşmiş halinin tasvir eder. Zir-Gon, Xirkon; sanatı, tıbbı, bilimi, müziği, cesareti, bütün özellikleri üzerinde toplayandır. Urfa Elifli Bahçe’deki mozaik tablosundan Xirgon şeklinde yazılıdır. Or-Kun olarak da açılır. Kenger yani Sümer Atası ile aynı kişiliktir. Sir-Kun ya da Sir-Hun manası Sir budun Kençekler’i işaret eder. Sur-Kun fonetiği ise bölgenin Sur olarak kullanıldığını ifade eder.
Zorkun, Tarkan’ın adıyla sesteştir. Zorkun Yaylası, Osmaniye’de Oğuz Ata Beli Kastabala yaylasıdır. Buranın MÖ.1.yüzyılda kralı Tarkan Di Mete’dir.
Peynirli İni’nin iki ucunun buraya çıkıyor olması ve güçlü iki su kaynağının bulunması bölgenin Hitit döneminden kalma olduğunu göstermektedir. Zira su kaynaklarının üstünde havuzları da bulunmaktadır. Bulunduğu söylenen lahitler ve taş kalıntıları da bunu ispat eder niteliktedir.
Garatoyuk Muyarı; Hitit döneminden kalma güçlü bir su kaynağı olan Gara Toyuk Muyarı (Kara Tavuk Muyarı), Sorkun bölgesindedir ve bölgede karatoyuk diye adlandırılan kuşların yaşadığı bir yerdir. Karatoyuk kuşu ise, Başoğuzlu İmparatoru VI.Mithradates Büyük Bedri’nin, yani namı diğer Lokman Hekim’in, adına “ölümsüzlük iksiri” denilen panzehirde kanını kullandığı bir kuştur.
Karatavuk kuşu, siyah tüylü, sarı kavun içi gagalı bir kuştur. Erkeğine kara bakal, dişisine boz bakal denilir. Meyve, solucan ve kurtçuklarla beslenirler. Zeytini çok severler. Öyle ki, sadece karatavuk kuşunun kursağından geçmiş bir zeytin toprağa düşünce çimlenebilmektedir. Çünkü karatavuk kursağındaki küçük taşlarla ve sahip olduğu kuvvetli asitlerle zeytin çekirdeklerinin odunsu kabuğu, sindirim sırasında incelir ve yumuşar. Bu yüzden de karatavuklar tarafından kabukları inceltilmiş ve yumuşatılmış çekirdekler toprağa düştüğünde çimlenebilir. Yoksa çimlenmez.[44]
Günümüz fonetiğine Sorkun olarak geçmiştir. Sorkun adının kullanıldığı yerlerin halklarının dilleri aynıdır.
Gelin Gaya; Rivayetlerde Rize bölgesindeki BaEva Bayırı’ndan Babil bölgesine gelin giden bir Mala-Kam-Boz, Şaman kızından Kam-Bacı’dan bahsedilir. O bacı Meleğ (Melek) gibi bir kızdır. Bu gelinin Toroslar’a adını veren 1.Karus’un karısı İştar (Sitare) Semiramis de olabileceği anlatılır. 1.Karus, karısı memleketini özlemesin diye aynısını yaptırmıştır. O bölgede şarış şarıl akan suların üzerinden sarkan kara üzüm asmaları, tıpkı Babil’in asma bahçeleri gibidir. Gencek’te bulunan Gelin Gaya mevkiisi de tıpkı Rize’deki gibi Hilal şeklinde bir kayalık uçurumdadır. Hemen ön ve yan taraflarında yangınlarda çok zarar görmüş olsa da eski Şarapana asma bahçeleri bulunur. Eskilerin ifadesi ile şırıl şırıl akan Goca Muyar bulunur. Bu gelin VI.Büyük Bedri’nin karısı Emine de olabilir. Ondan Rize bölgesindeki Gelin Gaya efsanesindeki gibi Pir Azize yani Meleğ (Mele) olarak bahsedilir. Toroslar’ın Beyşehir - Gencek – Antalya Kara İn hattı, 3’cü Babil Devleti’ni kuran Kaslar’ın yaşadıkları yerlerdir. Yer altı ve yer üstü mağaralarla doludur.
Muhdamat: Muh-Damat veya Muh-Dam-At köklerinden gelir. Muh, tomurcuk, çivi demektir. Tomurcuk damat, yeni damat manalarına gelir. Tomurcuk yani toy atların yetiştirildiği dam yani alan manasına da gelir.
Mudul Oturdumu; Mudul Ot-Ur-Dum kökünden gelir. Oğuz’un Tomurcuk Otağı’nın bulunduğu alan anamına gelir. Ot; od, odun, ocak, otağ demektir. Tomurcuk manasına gelen diğer bir kelime de Mudul’dur.
Zencirli Gaya; Zen-Gir Gaya, Zen-İğr Gaya kökünden gelen Demir Gaya manasınına gelir. Kayalığın şeklinden dolayı günümüzde zincirle desteklenip tutulan manasında kullanılır. Ancak Sümerce Zen demirin kök hecesi olup, İğr,Ur, Or,Ör fonetikleri MA bereket tanrısı adına yapılan işler olduğundan, ilk hali İğr-Mağ, Ur-Mağ şekillerinde olmalıdır. Efsanelerde anlatılan Gencek Dağı Mağarası’nın geçitlerinden birisi de burada olmalıdır. Dağın arka tarafındaki Sarınç mevkiinde bereket tanrısı kafa heykeli bulunmuştur.
Şarapana; Şara-Pana, üzüm ezilen tekne, şıra oluğu manasına gelir. Şara; üzüm şırası, üzüm suyu, şıra, üzüm demektir. Pana ise ağaçtan oyulan ağaç oluk manasına gelir. Pek-Mez kelimesi Pek-Maz yani Koyu-Maz kelimesini bize verir ki; Maz inanışlı Oğuz-Işık kültüründe bize ruh veren, canlılık veren, demir gibi kuvvet veren Pek-Müz’dür. Pekmezin büyük leğenlerde kaynatıldığı alana ise Şırahmana denir. Eskiden “Şaramana” şeklinde söylenirmiş. Bölge asma bahçeleriyle bilinen bir bölgedir. Pisidia bölgesinin üzümleri, şıra, şire ve şarabıyla ünlü diğer iki önemli bölgesi Amblada ve Selge’dir.
Gavur Galesi; Gav- Ur; Kav-Ur. Ur/ Uz/ Oğuz Zanaat Merkezi, Oğuz’un Ağaç Kavuğu demektir. Kırmızı killi topraktan çanak, çömlek, kaşık yapılan zanaat merkezi demektir. Muhtemelen bu kayalığın farklı yerlerinde, bu toprak kap ve kaçaklarda tahıl saklanıyordu. Bu ismi MÖ.1600’lü yıllarda Hititler döneminde almıştır. Aynı ismi taşıyan Gavur Kalesi, Haymana’nın Dereköy Mahallesi’ndedir. Gaziantep, Osmaniye, Hatay ve Kahramanmaraş arasında kalan Gavur Dağı’da aynı dönemden kalmadır. Gavur Dağı; Nur Dağı ve Bereket-i Cebel yani Bereket Dağı olarak bilinir. Yünlü Dağ efsanelerinde Sırçalık’ta bulunan tahıl deposundan bahsedilir ki; zanaatla gelen bereket ifadesi yani “Bereket Kalesi” manası tam örtüşür.
Gav, aynı zamanda tahıl tanelerinin kabuğu, kapçık, ağaç kavuğu, ağaçlarda meydana gelen mantar, kav demektir ki; bölgede yaşayan tel tanrılı Hilal inanışlı Homanidler’in aslı Kaşgari Oğuz Türkleri yani Sarı Gıpçağlar, Baş Sakalar’dır. Kençek kavminin atalarıdırlar. Gök Tanrılı, Işık inanışlı oldukları için Homanidler denilmiştir. Zaten “gavur” kelimesinin günümüzdeki manada kullanımı İslamiyetten sonra olmuştur ve Farsça kökenlidir. MÖ.3500’lü yıllarda İran’da yaşayan Zerdüştler tarafından ise “külle ateş karışımı” şeklinde manalandırılmıştır.
Araplar; Ar-Apa, Ar-Apalılar, Ar-Apaları şekilllerindeki fonetik dönüşümleri As-Ar ile aynı kökene ulaştırır ve Ar / Ur / Gur / Oğuz Atalılar manası çıkar. Apa, Huma, İda, Ulu Tengri inanışlı olunduğunu gösteren kutsanmış yer ekidir. 1.Bedri Amasya’da yopladığı ordu ile MÖ.305’te Efes’e yürüdü. Manisa (Pan Işığı, Pan Oğulları) Sart’ta (Salihli) otağ kurdu ve 80 bin Roma askerini kılıçtan geçirdi. Ondan sonra Apalılar dağlardan inebildiler. MS.200’ler halk yine dağlara kaçtı. Bölgeden vergi toplamak zorlaştığı için dağlardaki direnişçi Apalılara eşkiya denildi. Onlardan Abalılar diye de bahsedilir ki, amcaoğulları demektir. Araplar bölgesinde antik ören yeri bulunmaktadır.
Sırçalık; aslı Sır- Çal, Sır- Çalı, Sir-Çal şekillerinde olmalıdır. Sir aynı zamanda sarı demektir ki, bölgede yaşayan Sarı Gıpcag Gencig’lerin de adıdır. Zaten Kençekler Tonyukuk Kitabeleri’nde Türk Sir Budun olarak geçer. Cam ve topraktan yapılan eşyaların üretildiği zanaat merkezi, eknomi ve tahıl merkezi demektir. Antik kent merkezi talan edildikten sonra sit alanı ilan edilmiştir.
Garagasık; Gara-Gasık, Gara Gaska, Gara-Gas-Ik, Kara Gus, Karas-Gus, Kara-Si-Kus, Kor-Si-Oğuz yani Kara Oğuz, güneşin oğlu Kora Oğuz anlamlarına gelir. Türklere verilen ilk adlardan birisidir. Kençekler’in bir kolu olan Kıpçaklar’ın da bir adıdır. Gaska, Kaşka Kaşgari kökenlidir. Humanidler döneminde Gencek –Gembos arasındaki ana geçittir. Küçük mağaralar bulunur.
Tabana; Taban-Ana, Tavan-Ana, Taba-Nana, Tuvanna köklerinden gelir. Frigyalılar’da Kıbele’ye Nana denir.
Şose; Şuşe, Şoşa, Suşa, Susa, Sasa, Zaza fonetik değişimlerinden de anlaşıldığı gibi Sasani ve Zaza-ani kelimelerine ulaşırız ki; “Anası Sasa” olan kavim manası çıkar. Susa adıyla anılan kavimdir. Selevkos Oğuz beyleri bu soydan gelenlerdir. Bir zaman adını Kençekler’den alan Taşkent’in diğer adı Şaş, yani Sosa, Şuşa’dır. Azerbaycan’nın Karabağ bölgesinde doğal surlarla çevrili Şuşa şehrinin ismi de aynı manadadır. Şu; ışığ, isşuğ yani Oğuz / Işık / Saka beyi demektir. İskender’in yağmacı ordularıyla savaşan ve “Kalasına topladığı Oğuz beyleri için günde 360 davul çaldırdı” diye söz edilen büyük Oğuz beyidir. MÖ.4’cü yüzyılda yaşamış olan İskenderle savaşları anlatılan Şû Destanı ilk Türk destanlarındandır. Firdevsi’nin Şehnamesi’nde de anlatılır. Şeh-name, Işığ-name’dir. Şoşa, Kuzistan (Oğuzistan) olup, Şuşalı Artemis (Ar-Temiz) ile tarihe geçmiştir.[45]
Seki; Şaki, Şeki, Sakki Sak-ki, Sakalar’ın ülkesi manasına gelir. Saka şehrinin önündeki toprak ve taştan oluşan doğal set manasına gelir. Gencek’in girişinde Ermilit tarafındadır. Burda büyük savaşların olduğu rivayet edilir ki, Homanada Savaşı muhtemelen burada olmuştur. Tarlalardan kemik parçaları, ok uçları, mızrak uçları vs. çıktığı bilinmektedir.
Gembos; Gem –Boz, Gem –Us, Gem-Uz. Oğuz’un Gem’i demektir. Gem, Harman yeri, kuvvet, döven, kağnı arabalarının hızını azaltmak için tekerin önüne konan ağaç, atın ağzına takılan demir araç manalarına gelir. Gemboz, Oğuz’un Harmanı demektir.
Balat; Bal-At, Bal- As, Milas, Milet açılımından gelir. Beş parmak gibi birleşenler manasına gelen, Şaman-Oğuz töresinin temeli "millet olmak" "birliğimiz dirliğimizdir" düsturudur. Belkız, Oğuz beli manasına gelir. Ancak Balgız şeklinde de söylenir. Bal-At; beş parmak gibi birleşmiş atalar demektir.
Yine bölgedeki Sir-Daş (Sir Budun Taşı, Sır Taşı), Sal-ur (Oğuz’un Kılıcı), Tom-su (Su damı, küçük tepe), Biçin, Türüdü, Kar-in (Kara Gur / Kara Oğuz İni), Melleç, Man-Sır (Mana-Sır, Mana Hilal inanışlı Sir budun yeri), Sak-ar Daşı (Saka Ar, Saka Ur), Pal-az Daşı (Pelaz), Guz (Uz, Oğuz), Goz-Dibi (UZ-di-Bi) gibi yerlerin isimleri fonetik kökenleri itibari ile Saka, Başoğuzlu ve Göktürk’lere dayanır. Bölgeden yaşayan Gencek yörüklerinin sülale isimlerini incelendiğinde de aynı köken bağlantısı net bir şekilde görülür. Sülale isimlerinin bir çoğu Saka, Başoğuzlu, Göktürk dönemlerinden kalma adlardan oluşmaktadır. Aynı durum Yozgat Sorgun, Manisa Salihli ve Sinop Türkeli, Rize ve Kütahya’da da karşımıza çıkar.
Kaşgalar, Kençekler’in atası olan Kaslar’ın aldığı Kaspi gibi isimlerden birisidir. Sonraki dönemlerde Kaşgar olmuştur. Kastamonu, Samsun, Ordu bölgelerinde yaşayan Türk halkının ataları için “Ataları Kaşgalardı” denilir. Kaşgalar, İran Pers Devleti’nin kurucusu Darius / Toros hanedanının geldiği boydur. Elli yıl öncesine kadar İran’ı yöneten Kaçarlar hanedanı aynı kökenden gelir. Şuşa- Gence çevresinde ve Şiraz Kaşgar Dağlarında yaşamaktadırlar. Osmanlı Devleti’nin kurucusu Oğuzlar’ın Kayı boyundandır. Achamenid, Başoğuzlu, Part, Babür, Sasani, Safevi ve Pers devletlerinin kurucuları ise Kaşgari Boyu’dur. Kaşkarlar ise Kençekler’in bir koludur.
Kau-Kas-ya, Kai-Kas, Gök Oğuz yurdu demektir. Sir-Kas-Ya olarak da bilinir ki, Türk Sir Budun Kençekler’dir. Anadolu Birleşik Orduları içerisinde Kafkas ordularının komutanları direnişçi sıfatlarından dolayı Çerkez olarak bilinir. Serhaz, Çerkez ile sesteştir. Bir adı da Khaskhar’dır. Kafkaslar’ın mitolojik Umay kuşu Kerkes. Serhaz’ın oğullarıyla devam etti. Mitridat hanedanı onun soyundan gelenlere denildi. Kserkses, I Xerxes, Çerkez, Cerçez, Serkoz, Çerkas, Xerxes, Ser Oğuz, Baş Oğuz. Kafkasya’nın antik başkenti olan Aran (Gence, Tebriz, Şuşa) bölgesi Kaşgari Oğuz boylarının yönetici yetiştiren merkezi olup, burada da Koçkor (Kaçkar) Dağları vardır. Kaşgari Oğuzlar; en direnişçi, en boyun eğmez, özgürlüğüne en düşkün olan boydur. Büyük Türk yöneticiler bu boydan çıkmıştır. Roma yağmalarına direnen Pers kralları ile Başoğuzlu Devleti’nin yönetici hanedanı bu boydan çıkmıştır. Roma’yı kuran Etrüskler Anadolu’ludur.[46]
Kazım Mirşan, Roma’daki Etrüsk tabletlerini okumuş ve kamuoyula paylaştığı sonuçlarında Etrüskler’in Kaşgari Türkleri olduğunu ve Karadeniz’den gittiklerini belirtmiştir. Zaten dilleri de günümüzde Lazca olarak yaşamaktadır.
Kırım, Kor-Uma, benim Kor’um. Kırım bir Kıpçak yurdudur. Desüdü Kıpçak diyarı Kırım olarak geçer ve Kıpçak Atası, Kıpçaklarla dolu olan yer manasına gelir. Kıpçak; Kaf-Saka, Kop-İsaka, Baş Sakalar demektir ve sağdan okunuşu Oğuz’dur. Kuman Türkleri’nin mavi gözlü olanlarına Kıpçak denir.[47] Kastamonu; Kas-ta-Man-i, Oğuz Ata Pan’ı demektir. Ilgaz Dağı’nın antik adı Ul-Gass, Ulu- Kaş olup Kaşgari kökenlidir. Komenos, Kuman soylu Oğuzlar demektir. Bizans hanedanı Kastamonu’lu Komanos boyundandır.[48]
Kıpçaklar’ın ve Kumanlar’ın atası ise Gandzak yani Saka Atası olarak geçen kadim kavim Kençekler’dir.
Büyük Bedri’nin bir sıfatı Kerkin Atası idi. Bu yüzden Kırım’da öldüğü yere “Kerkinitis” adı verilmiştir. Sonraları Evpatorya olurken, Osmanlılar’da ise Gozlev (Oğuz Uluevi) olarak adlandılmıştır. Kerkenes Dağı’ndaki buluntular orada yaşanan büyük savaşın iki Oğuz devleti ya da iki Şaman inanışlı ordu arasında olduğunu göstermektedir. Çünkü bölgedeki efsanelerde o sırada Güneş’in tutulduğu ve iki ordunun da savaşa ara verdiği anlatılmaktadır. Yozgat’ın Sorgun ilçesinin dili incelendiğinde Kençekler’le ve hatta günümüz Gencek yöresinin diliyle aynı olduğu görülür. Adıyaman, Nemrud, Kahta, Perre, Dülük gibi mağaralarda Mehdi Oğuz mozaiklerinde resmedilen ve onu kurtaran Peri Tina Aba yani Fortuna’dır.
Yine eski efsanelere göre yerleşim yerinde, saklı tutulan bir lahit içinde bir kadın mumyası bulunmuştur. Eğer doğru ise; ya Fırtına Aba Tiche Belkız’ın ya da Antipatros Derbeter’in mumyası olabilir. Çünkü onların burada ölene kadar savaşarak direndikleri anlaşılmaktadır.
Jupiter mitolojide tıbbın tanrısıdır. Şam’da Demaskus Jupiter Tapınağı, Tiflis, Silifke ve Denizli’deki Jupiter tapınakları Mitradate adına yapılmıştır. Umayyad Camii’ne adı verilen kişi, Selevkos kurucu kraliçesi Mayeaba (Umay-ata)’dır. Demas, duma, demos topanma yeri demektir. Oğuzlu Duması, Oğuz Mazata demektir. Halil (Maz ) inanışla oğuz halkının açılımıdır.
Babil’de Nemrud heykeli vardır. Bu heykelin başı insan, bedeni kanatlı aslandır. Bu heykel 1.Çerkez anısınadır. Atina’yı fetheden Karus’un kardeşi Serkoz’dur. Bulunduğu şehrin adı Dur-Sharru yani Dor Şehri olarak geçer. Yani Türk şehri demektir. Kerkük’ün eski adı da Zor Şehri’dir. Nemrut, Pers Türkmeneli eyaleti içindeydi. 1830’da Türkmeneli adı İngilizler tarafından değiştirildi, bölgeye coğrafi ad olarak Ermenistan adı verildi. Bir başka haritalarında ise Kürdistan olarak gösterildi.
Ölümünden sonra VI.Bedri’ye yakıştırılan sıfatlar; Mitra, Mitras, Jupiter, Hubidor, Dionysos, Bakhous, Zeus, Pan, Zeugma, Apollo, Delikanos, Ayvaz, Mehdi Oğuz(NHTİ OKS) , Kerkin İtisi, Eupatore... Jupiter yıldızına onun adı verilmiştir. Diğer adları Kral Yıldızı ve Bazileus’tur. Büyük Bedri’nin dedesi İran Kralı III.Toros’tur.
Dionysos, Atina’lılar için “suyun öte yakasından” anlamındadır. Öldükten sonra tekrar doğan, öteki dünyadan gelendir.
İşte bu yüzdendir ki; Bedrin Aslanları denildiği vakit biz, tüm Avrupa ırklarının oluşturduğu Roma’ya karşı 48 yıl aralıksız savaşan, ihanete uğrayıp yenilmelerine rağmen dağlara çekilerek 150 yıl direnen Dede Bedri’nin kahraman askerlerini anlarız. Bu hadiseden yüzyıllar sonra “Bedir” savaşına adını veren, orada aslan gibi dövüşen Hz. Ali’ye bu ünvanın yakıştırılmasının kaynağı da odur, Mehmet Akif’in Çanakkale destanındaki benzetmesinin esin kaynağı da odur.
Tavus tüyleri içerisindeki Büyük Karus’un başında “üç nokta”; İyilikle düşün, iyilikle konuş, iyilikle davran! Eline beline diline sahip ol… Doğruyu (gerçeği) söyle! Gerçeğe Hü!
Resimlerdeki zırhı Trabzon işi hasır altın örmedir. Almatı’da bulunan altın elbiseli Oğuz Oğlu (Issıg Kul) ile aynı el işidir. Selçuklu müzesinde başını kestirdiği anı gösteren iki heykel bulunmaktadır.
Halikarnas Balıkçısı, Mitridate için “kase dolusu zehir içmiş ve ölememiş, sonra başını kestirmiş” diye yazmış, mitridatikum panzehirini resmetmeyi de unutmamıştır. Bu panzehir 2 kuru ceviz, iki incir, karatavuk kanı ve 20 turunç (ağaç kavunu kebbad) yaprağından oluşuyordu. Turunçun dikenleri dahi zehirlidir. Zehirde panzehiri saklar.
“İki kuru ceviz, iki incir, 20 yaprak sedef otu (turunç yaprağı) ezilerek karıştırılır ve üzerine bir tutam tuz ekilir. Bu karışımı alan kişi o gün için bütün zehirlere karşı korunmuş olur. Bir rivayete göre kral, buna karatavuk kanı ilave eder, ihtiyat tedbiri olarak her sabah alırmış”[49]
Turunçgiller içerisinde çekirdeğinden dikenli anaç çıkartan tek meyve turunçtur ve dikenleri zehirlidir. Zehire karşı panzehiri barındırır.
VI.Mitridate Büyük Bedri, kendisinin ve atlarının hiç zehirlenmemesi için “Mitridatikom” adıyla tıp tarihine geçen panzehiri bulan kişidir. “Ölümü yenen adam” ünvanını aldı. Yahudi tefeci bankerlerini Anadolu’dan kovmakla kalmamış, Romalıı konsoloslara toprak vergisi verilmesini engellemiş ve Roma’nın Anadolu’daki köle düzenini yok etmiştir.
Lokman Hekim’in yani VI.Büyük Bedri’nin el yazması kitabını, ilaç reçetelerini, toksiloji yazışmalarını ve mektuplarını ganimet olarak alınıp Roma’ya götürüldüğü yer olarak gösterilen evin tarifi Kainun Ahori olarak yapılır ki; “Kayı’nın Evi” “Kayı’nın Ahırı” demektir. Kaşkai Oğuz kültüründe yerleşik evlerin alt katlarında ahır olur. Burada ahır ile ev birlikte adlandırılmaktadır.[50]
VI.Mithridate öldükten sonra O’nun Rize’de koruma altında tutuğu bu mirası almaya gelen Pompeius’un askerleri İkizdere, Bayburt ve Çaykara civarlarındaki A-Maz-Hun kökenli kadın savaşçılarla karşılaşır. Pompeius’un askerlerine Hancer / Anzer Yaylası’nda deli bal tuzağı kurarlar ve 1800 Roma askerini hançerleyerek öldürürler. Bölgedeki Kırklar Tepe’de bu kadın savaşçıların askeri eğitim alanı vardır. Roma kralları Milat ilan ettikten sonra bu kadın savaşçılardan intikam almaya gelirler. Milet’in başkenti Rize’de ilaç yapmayı bilen 3 bin kadını büyücü ilan edip yakarak öldürürler ve bunu Hristiyanlığın doğuşu öykülerinde anlattılar. Büyücü diye suçlananlar; becerikli, ilaç yapmayı bilen, bilici ve at binen savaşçı kadınlardır. Onlara Roma’nın ölüm fermanını getiren de Karakonkolos yani kara giysili Roma’ya vergi toplayan “konsolos” idi.[51]
Rivayetlerde Lokman Hekim lakaplı VI.Mithradate Büyük Bedri’nin kitabında yazdığı ilaç sırlarından her birininin Lokman Hekim kitabında adı vardır. Büyük Bedri, her bir ilacın tarifini aldığı bilgili kadının adını da oraya yazmış olmalıydı. Akıllı kadın ve bilim, Ceneviz korsanlarının önündeki en büyük engeldi. Bu engeli aşmak için Anadolu’ya Hıristiyanlık’ı dayattılar.[52] Kendi yazdırdıkları kitaplara dayalı bir Hıristiyanlık. Bu ilaçların sırlarını, bu 3 bin Amazon kadına öğretmiş ya da onlardan öğrenmiştir. Yani aslında onlar özgürlük için savaşmak zorunda olan doktorlar, hemşireler ve aynı zamanda eczacılardır. Ölümsüzlük iksiri denilen panzehiri yapmayı bildikleri için öldürülmüşlerdir.
Batılı aydınların hiç bahsetmek istemedikleri bir uygarlık ise antik Karadeniz’deki, Kıbrıs ve Filistin’deki Amazon Uygarlığı’dır. A-Maz-Hun’lar, U-Maz-Ogun’lar, Maz Analılar, Kafkas Ay- Tanrısı inanışlılar diye geçer. Rize bölgesinde Roma’ya direnen kadın savaşçılar için de bu isim kullanılır. Kibele’nin usta bilici ve savaşçı kadınları olan Amazonları yılanla özdeşleştirmesi Ay’ın üç hali olan Hilal, dolunay ve son ay halini hatırlatır. Büyük İskender’in evlendiği baş savaşçı Amazon kızına Atina dendiği gibi, Pantiece (Pan Teyze, Pan soylu Ece, büyük Ece) de denilmiştir. Rivayetlerde Amastris (Amas-ti-reis, Amaz-Toros, Maz-Tor-Us) ve Pantiece İskender’e esir düşmüşler, İskender Pantiece ile evlenmiştir. 1.Büyük Bedri tarafından kurtarılmışlardır.
Amazonlar, kutsal Hilal inanışlı, Sümer kültürlü ve Mete soyludurlar. Zaten Bosna, Kırım, Moldova ve Karadeniz’deki Sümer kültürünün bir adı da Amazon Uygarlığı’dır. MEZ Ay tanrısı inanışlı Sümer atalılara Amazon denir. VI.Büyük Bedri’nin baş kadın savaşçısı, bir rivayete göre eşi kraliçe Tina / Fortuna da Amazon kadını olarak bilinir. Kazaklar’ın kökeni eski Abhazya yani Kıbrıs’tır. Sümer; Su-Meri, Su-Peri, Su-Huri gibi fonetiklerde Amazon kadınları Su Perisi olarak adlanır. Yazar Halikarnas Balıkçısı, Akmenid kraliçesi 1.Artemis’i anlatırken, Amazon (Hilal inanışlı) kadın savaşçılar için “gittikleri yerde su kanalları açar, toprağı kazar, şehirler kurarlardı” diye anlatır. Kendi baltasını kendisi yapan, tarımı bilen, su kanalları yapan, yılanın zehrini çıkartarak ondan panzehir yapan, savaşta yaralanan atları ve askerleri tedavi eden, yılanı tıbbın simgesi yapan Amazon kadınlarıdır. Yunan’ın mitolojik öykü yazarlarının yılan resmini övünç kaynağı olarak alıp, onlardan tanrısal bir iş yaptıkları ve ölüme meydan okudukları için “Kibele’nin duacı kızları” diye söz ettiği Amazon savaşçı kızları.
Bir yılanı yakalayıp zehrini aldıktan sonra dişlerini sökerler, aç kalan ve zararsız hale gelen yılanı besleyerek kendilerine bağımlı hale getirirlerdi. Yılanı büyüleyen Amazon kadınları palavrasının aslı da budur. Hıristiyanlığın doğuşunda, Anadolu’nun yağmalanması ve bilim kadınlarının yakılması vardır, ortaçağdır adı. Büyücü ilan edilip yakılan Amazon (A-Maz-Hun) kadınları Kaşgari Oğuz soylu Türk Hitit analarıdır. Maz Anası yani Maz (Hilal) inanışlıların anası demektir. Maz, Kafkasya’da Ay Tanrısı’nın adıdır. Sonundaki “on” eki yer bildirir. Amazon Uygarlığı’nın Karadeniz’deki Bağoğuzlulara bağlı kurdukları devlet adı Pantus’dur. Kurucusu da 1.Mithridates Büyük Bedri’dir. Kendisinden sonra ülkeyi yöneten beşinci nesilden oğul VI. Büyük Bedri ve iki nesil de kraliçe Ladike / Laodice / Lat Ece vardır. Roma’ya karşı kadınlı erkekli verdikleri direniş savaşlarıyla “büyük” olarak kabul edilirler. VI.Büyük Bedri’ye “Türklerin Büyük Atası” anlamında “Eupador” dinilmiştir. Karadeniz’de tüm yerleşimlerinde “Buranın eski halkı Kaşka / Gaşka / Kaşgar idi” diye bir ifade geçer. Kim di bu Kaşgalar diye baktığımızda, karşımıza Kaşgari Oğu Türkleri çıkar. Karadeniz’ Urallar’dan inen İskit / Sibir Türkleri de kadınlı erkekli savaşırlardı. Kaşgar ise Kençekler’in ana vatanlarından birisidir.
Her ne kadar tarihi silmiş olsalar da, Romalı bazı tarihçiler en büyük Roma- Başoğuzlu savaşlarının Bolu – Kastamonu civarında geçtiğini yazdılar. Bolu Köroğlu ve Kastamonu dağları; Dor Beyi’nin, Kaçkar Oğlu, Koç Köroğlu, Büyük Bedri’nin kahramanlıklarını anlatan türkülerle günümüze kadar gelmiştir.
MÖ.700’den itibaren Anadolu’ya hakim olan Akmenid, Selevkos, Başoğuzlu, Sasani, Safevi devletleri aynı direnişçi Oğuz boylarının devamı olmuşlardır. Safevi; Şam-evi, Şam yurdu, ışığın yükseldiği yer demektir. Şaman töresinin devamı olan Alevi kültürünün devlet olduğu yerdir. MÖ.305’te Kaşgari Oğuzların (Kençekler) kurduğu direniş devleti olan Se-lev- Kos Devleti’nin adı, Oğuz Oğulları demektir.
Dillere destan olan bu kutlu direnişten sonra bölge tahminen MS.150 yıllarında Roma İmparatorluğu’na bağlı Rum Eyaleti’ne dahil oldu. MS.330 yılında ise Roma İmparatorluğu’ndan Doğu Roma İmparatorluğu ismiyle ayrılan Bizans İmparatorluğu bölgeye hakim oldu.
Batılı tarihçiler tarafından adının önüne kasıtlı olarak Rum eklenen Pontus Krallığı, Başoğuzlu İmparatorluğu’nu oluşturan 9 krallıktan birisidir. MS.331’de Roma’da Hristiyanlık resmi din kabul edilince, Anadolu’daki Şaman Oğuz töresine ait bilimevleri yerle bir edildi. MÖ.188’de Roma konseyinde direndiği yazılan Sağalassos yani Adada Beyliği, MÖ.334’te Iskender’e direnen tek yer idi.
Homanada bölgesindeki Roma’ya bağlı özerk Adada Beyliği, MÖ.500’lü yıllar ile MS.1220’li yıllara kadar, yani Selçuklu sultanı Sultan Sencer dönemine kadar varlığını sürdürmüştür.
Yusuf Avcu, Gencek Kençek
[1] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz
[2] Taagepera, Rein (1979). "Size and Duration of Empires: Growth-Decline Curves, 600 B.C. to 600 A.D." Social Science History. 3 (3/4). s. 121; G. G. Aperghis, The Seleukid Royal Economy. The Finances and Financial Administration of the Seleukid Empire, Cambridge, 2004.
[3]Cengiz Çor, Başoğuzlu İmparatoru VI.Büyük Bedri (MÖ.132-63)
[4] Cengiz Çor, Başoğuzlu İmparatoru VI.Büyük Bedri (MÖ.132-63)
[5] Kenger Atası olarak geçmesi ve Kençeklerin yurdu olan Kaşgarlı olması, kullandıkları semboller Kençek kökenli olduğunu ispatlamaktadır.
[6] Murat Aslan, Mithradates VI Eupator, Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık 2007; Prof.Dr.Hasan Bahar, Toroslardan Akdeniz’e
[7] Murat Aslan, Mithradates VI Eupator, Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık 2007
[8] Curtis 2007, ss. 7–8; Brosius 2006, ss. 83–84
[9] Murat Aslan, Mithradates VI Eupator, Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık 2007
[10] CALDER, W. M (1910). A Cult of the Homonades. Classical Review. Sayı: 24 (3). S: (76-81)
[11] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[12] Murat Aslan, Mithradates VI Eupator, Roma’nın Büyük Düşmanı, Odin Yayıncılık 2007, s.482
[13] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[14] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[15] Mahiye Morgül, http://www.sanatsalhaber.com/yazi.asp?id=402
[16] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[17] Ali Boran, Türk Dünyası Araştırmaları, 2009, Şam Emeviye Camisi’ne Türkler’in Katkıları
[18] Murat Arslan, Roma’nın Büyük Düşmanı Mitridates, s.482
[19] Murat Arslan, Roma’nın Büyük Düşmanı Mitridates, s.483, Mahiye Morgül, Sanatsal Haber
[20] Prof. Dr. Güner Önce, Prof.Dr. Ahmet Karaaslan, Sosyal Bilimler Dergisi, Dumlupınar Üniversitesi 2010 Sayı 28
[21] RAMSAY, W. M. (1917). Studies in the Roman Province Galatia: I. The Homonadeis and the Homonadensian War. Journal of Roman Studies. Sayı: 7. S: (229-283)
[22] BROUGHTON, T. R.S. (1933). Some Notes on the War with the Homonadeis. American Journal of Philology. Sayı:54 (2). S: (133-144)
[23] Prof.Dr. Hasan Bahar, İsauria Bölgesinin Antik Çağdaki Yerleşim Merkezleri, 1996a; Anadolu Araştırmaları XVI, İstanbul 51-91
[24] Plinius, N.H. V,27
[25] Strabpn XIV 5,24
[26] Ramsay, 1902;269; Strabon XII 6,5
[27] Broughton, 1933;137
[28] Calder, 1910;76
[29] Nazik, 2005;53
[30] Arslan 2011;99, Mitchell 1979;409, Ramsay 1917;235, Kurt 2014;30
[31] Calder 1912;78, Ramsay 1905; 418
[32] Ramsay, 1917;239
[33] Mitchell 1995;77
[34] Obinson 1924; 436
[35] Mitchell 1976; 307, Ramsay 1917;2230-242, Syme 1933;24
[36] Strabon,XII 569
[37] Mitchell 1995;70
[38] Robinson 1924;436
[39] Mitchell 1995;70, French 1993;202, Ercenk 1992; 363
[40] Cronin 1902; 105-110
[41] Rmsay 1917;256-258; 439
[42] Mahiye Morgül, http://www.sanatsalhaber.com/yazi.asp?id=402
[43] Murat Arslan, Roma’nın Büyük Düşmanı Mitridates, s.483, Mahiye Morgül, Sanatsal Haber
[44] Cenk Durmuşkahya, Tübitak Bilim Teknik dergisi Ocak 2006
[45] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[46] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı; Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Tanrıları, Bütün Eserleri 15 sh 112
[47] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz
[48] Mahiye Morgül, Doğu Karadeniz’de Tarihte Hiç Rum Olmadı, 2019, kaçkartv
[49] Prof. Murat Aslan, Eubadore Mitridate VI. S.522
[50] Prof. Murat Arslan, Mithridates, s.482
[51] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz’e Fonetik Yolculuk, s.218
[52] Mahiye Morgül, Antik Karadeniz’e Fonetik Yolculuk, s.219
Yorumlar
Yorum Gönder